Strickland’a göre C.S. Lewis’in lokuma olan düşkünlüğünün iki sebebi var. Birincisi yokluk. Lewis serinin ilk kitabı Aslan, Cadı ve Dolap’ı 1939 yılında, İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıl kaleme almaya başlamış ve 1950 yılında tamamlayabilmiş. Bu zaman zarfında şekerlemeler şöyle dursun, en basit gıda ihtiyacı bile çok zor bulunduğundan her şey karneyle dağıtılıyormuş. Dolayısıyla lokum yiyebilmek bir hayalmiş. Bununla birlikte Lewis’in kitabında lokumun tarifini eksiksiz bir biçimde yapması (her bir parça tam ortasına dek tatlı ve hafifti), onu daha önce en az bir kez tattığına işaret ediyor. Dolayısıyla, şekerin bile zor bulunduğu savaş zamanı boyunca bu tatlının yazarın aklından hiç çıkmamış olması çok kuvvetli bir ihtimal. Edmund, Beyaz Cadı’ya o anda en çok yemek istediği şeyi söylediğinde aslında cevap veren kişi Lewis’in ta kendisidir. Bulunması en zor, fiyatı en yüksek olan tatlı…
5 4
İkinci sebebiyse, çoğunuzun da tahmin edebileceği gibi Türk kültürüne duyduğu olası bir hayranlık. Tarih ve kültür konuları üzerine araştırma yapmayı çok seven yazar, Narnia’yı kaleme alırken doğudan esinlenmeyi tercih etmiş olabilir pekâlâ. Adı “Lion” olarak değil de, Türkçe ismiyle “Aslan” olarak yazılan kralımız bunun en belirgin örneğini teşkil ediyor. Aynı şekilde Beyaz Cadı Jadis’in adının “cadı” kelimesiyle olan ses benzerliği, kötülük tanrısının adının Tash (taş) olması ve üçüncü kitapta yer alan Tarkaan adlı soylu yöneticiler gibi unsurlar da gözümüzden kaçmaz… Sebebi her ne olursa olsun, Lewis’in bu kararının Narnia Günlükleri’ni biz Türk okurlar için bambaşka bir yere koyduğu gerçek. Ve lokumu Avrupalıların lembas’ı kıldığı da öyle… Kaynak: KayıpRıhtım
5 5