İstanbul’da yaşıyorsanız bayram sizin için daha farklı bir anlam kazanıyor. 'Nerede o eski bayramlar, aile büyüklerini ziyaret eder, kırmızı ayakkabılarımızı giyerdik’ klişesinden bahsetmiyorum. Benim bahsettiğim şey çok daha farklı. İnsan olduğunuzu ve bir vatandaş olarak aslında nasıl yaşamanız gerektiğini keşfediyorsunuz.
Şehrin 3’te 1’inin 9 günlük bayram tatilini seyahat fırsatına dönüştürmesi, sosyal medya hesaplarımız aracılığıyla sinirimizi bozsa da, sokağa adım attığınız anda ‘Aaa aslında tatile gitmemize gerek yokmuş’ hissine kapılıyorsunuz. Evet İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biri ama bunu o kalabalığın ardında kim fark ediyor? Sabah 7’de sıkış tıkış metrobüste işe gitmeye çalışırken yaşadığınız şehrin güzelliklerini fark etmek pek kolay değil. Fakat tatil ve akraba ziyareti vesilesiyle şehirden uzaklaşanlar arkalarında gerçekten yaşanır bir şehir bırakıyor.
Öncelikle ana yollarda trafik problemi diye bir şey yok! İstediğiniz saatte Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçebilirsiniz. Üstelik bunu ister özel arabanızla isterseniz de toplu taşımayla kolayca yapabilirsiniz. Hayır dolmuş ya da taksi bulmak için kendinizi parçalamanıza gerek yok. Minibüsler kapıları kapalı, camlar açık püfür püfür işliyor.Metrobüs derseniz o çok başka bir dünya.
Metrobüs için çekilen ve alay konusu olan Vatan Şaşmaz’lı reklam filmini aranızda hatırlayanlar vardır mutlaka. Vatan Şaşmaz sabah işe giderken metrobüse biniyor, ağır adımlarla boş bir koltuğa oturup keyifle gazetesini okuyordu. İşte bu hayal ürünü sahneler bayramda gerçek oldu. Kimse kimseyi itmiyor, metrobüsün kapısı açılır açılmaz yer kapmacaya başlamıyor, insanlar aheste adımlarla ‘Acaba nereye otursam’ diye düşünüyordu. Hatta inanmayacaksınız ama metrobüs şöförleri binenlere şeker bile ikram etti.
Bayramın 1. günü ofisten ailemin yanına şehir dışına geçeceğim için elimde kocaman bir valiz ve 2 ağır çanta taşıyorum. Normal metrobüs şartlarında insanlar kolları bacakları kapıya sıkışmış bir halde yolculuk ederken, benim o kadar yükle metrobüse binmem imkansız. Fakat bu sabah turnikelerden geçerken tatlı bir çift valizimi geçirmeme yardım ediyor, bomboş metrobüste bir leydi edasıyla valizimi yanıma alıp rahatça oturuyorum.
Önce içime garip bir his doğuyor, sonra ‘Bunu arkadaşlarıma anlatmalıyım. Çok tuhaf. Görseler çok şaşırırlar’ diyorum kendi kendime. Bir de metrobüse binenlerin herkese iyi bayramlar dilemesi var ki, şaşkınlığım doruk noktasına ulaşıyor. Çünkü biz metrobüs insanları selamlaşmaya, birbirimize gülümsemeye, yer vermeye falan alışık değiliz. Metrobüste daha çok ‘Ne baktın birader?’ ‘Kaptan klimayı açar mısın?’ gibi cümlelerle başlayan yumruklaşma ve adam bıçaklamaya varan kavgalar görmeye alışmışız bir kere bunlar bize ters.
Trafik sorununa bayram molası verdiğimize göre sıra gezilecek herlere geldi. Eğer İstanbul’da yaşıyorsanız uzun zamandır gitmediğiniz harika semtleri ziyaret etmek için de harika bir fırsat. Özellikle hafta sonu kafelerinde oturacak yer olmayan sahil şeridini ziyaret edip boğaz havası almanızı tavsiye ederim. Kurban Bayramı'nda olsak da Sarıyer'de balık yemenin keyfi bir başka...
Yani bayramda İstanbul’da kalmak aslında muhteşem bir şey. Koskoca şehirde rüyada gibi dolaşmak ve tüm güzelliklerinin, kibar insanlarının farkına varmak paha biçilmez bir şey. Keşke bayram hiç bitmese ve o kalabalık geri gelmese, biz burada böyle huzurlu mutlu yaşamaya devam etsek.
Herkese mutlu, huzurlu bayramlar...