H.A.: Hayatın neşesi ne zaman kırıldı? On yıl önce de böyle miydi? O.B.: Yok biz kırdık yav... Yani biz şikayet ederek, küfrederek kırdık. Bir değişim enerjisini bulamayarak ama bol bol konuşarak, kendimize yeni deşarj noktaları bulduk. Eskiden maça gidene sorardım, “ne anlıyorsun, bağırıyorsun, çağırıyorsun, üzerine de yağmur yağıyor. Bu takımı da tutuyorsun ama...” diye. “Bırak haftada bir gün maça gideyim, deşarj oluyorum” diyordu. Şimdi aynı adamın deşarj olacak çok şeyi var. Facebook, snapchat, instagram, whatsapp, mail grupları, bloglar filan, her yerden eleştiriyor, bağırıyor, çağırıyor. Müthiş bir iletişim içinde ama Jean-Luc Godard'ın dediği gibi 'iletişimin tüm yolları var ama kendisi yok'... Arkadaşlarıma soruyorum, neden bu kadar laf ediyorsunuz Cumhurbaşkanına, hükümete, yapmayın bunu, size bir kazancı yok bir de sürekli dava açıyorlar... Adam da diyor ki “şu yaşıma geldim bırak ben de bir sesimi yükselteyim.” Bu ses yükseltme eylemi değil yaptığın. Siyasi partide değilsin, sivil toplum kuruluşunda değilsin, bir dernekte çalışmıyorsun, kimseye bir yararın yok. Facebook'a yarım sayfa yazı döşenmişsin, ya da twitter'da birisinin çok baba bir lafını tekrar yayınlamışsın. Senin bize bir yararın yok ki. Bu biraz tabi hayatın içinde olmamak, sanal bir hayat yaşamak. Oğlan kızı terkediyor, kız eve gidiyor hüzünle, sonra bakıyor aaa facebook'a ilişki durumunu değiştirmiş oğlan. Aaaa beni terketti diye başlıyor ağlamaya. Bunun gibi bir şey. Bir ben varım, hasbelkader genetiği değiştirilmiş gıdalar ve hortumlarla besleniyorum, bir ekran karşısında yiyor içiyorum, bir de sanal hayatım var, o hayat benim yaşayıp yaşamadığımı gösteriyor. Eskiden evine telefon açar uzun saat cevap vermezse kapısını çalar, yine olmazsa kapıyı kırar içeri girerdik, hasta mı oldu, öldü mü kaldı mı filan diye. Şimdi en son ne zaman instagrama girmiş, whatsapp mesajını okumuş mu diye kontrol ediyoruz. Başka bir hayat var. Bu tatsızlık insanı bitirir.
3 3