"İzmit’in küçücük bir kasabasında geçti çocukluğum. Annem, babam, ablam ve abimle iki katlı bahçeli bir evde yaşardık. Kısaca tipik bir taşra ailesiydik. Aslında önce ablamın yıldızı parladı. Çarkıfelek'e izleyici olarak İstanbul’a gittiğinde Mehmet Ali Erbil’le tanışmıştı. Mehmet Ali o kadar seyircinin arasında ablamı fark etmiş ve ona 'Yüzün çok güzel, Neşe Erbek’in ajansına kaydol' deyip bir kart vermiş. Ablam ajansa yazıldıktan bir hafta sonra da ilk teklifini aldı. Onu dinledi ve gelen teklifi değerlendirmek için babamdan gizli, aynen Türk filmlerdeki gibi trene atlayıp İstanbul’a gitti.
MAKYAJ BİLE YAPMAMIZ YASAKTI, SIRA DAYAĞINDAN BİLE GEÇMİŞLİĞİMİZ VARDI!
19 yaşındaki ablam babamın korkusundan gözüne kalem bile çekemezdi. Zaten bizim evde makyajın her türlüsü yasaktı. Daha 8-9 yaşında olmama rağmen, ablamın tüm kaçış planını ben yaptım. Anneme de babamı oyalama görevini verdim. Zaten çok sıra dayağından geçmişliğimiz var. Özellikle de ablam benden daha fazla korkardı babamdan. Onun karşısında kafamızı öne eğip beklediğimizi hatırlarım.
Ablamın ilk işi bir dergi kapağıydı. Ardından Mustafa Sandal’ın 'İsyankar' klibi için teklif geldi. Tabii olanlardan babamın haberi yok. Akşam eve geldiğinde 'Acaba öğrendi mi?' diye hepimiz korkudan titriyorduk. Bir ay boyunca o korkuyla yaşadık. Dergi meselesini halledebilsek bile klipten kaçma şansımız yoktu. Ne yapabilirdik ki? Başka çaremiz yoktu. Yaşadığımız kasabadan çıkmak için bütün ümidimizi o klibe bağlamıştık. Tek ışığımız ablamdı, eğer o İstanbul’a gidip para kazanabilirse biz de kurtulacaktık.
Artık bıçak kemiğe dayanmıştı. Babamı karşımıza alıp konuştuk ama döktüğümüz diller işe yaramadı. 'Daha fazla dinlemek istemiyorum, defolun odanıza' dedi. Biz de ablamla kendimizi odaya kilitleyip günlerce ağladık. Sonunda taşınmak için babamı ikna ettik ama o bizimle gelmedi. Biz gittikten hemen sonra evlendi. Şunu da söylemem lazım ki; önümüzü açmak, bize yapabileceği en büyük iyilikti.