Kapadokya’nın gizemli dünyasını Rönesans mimarisiyle buluşturan Sacred House’da masal, otele adım atar atmaz başlıyor. Antik dönemi ve Rönesans eserlerini çağrıştıran heykel, antika ile ünlü ressamların tabloları insanı büyülüyor. 14 Şubat’a özel, check-in sırasında sıcak şarap ikramı ve çiftlere özel masaj hizmetinin sunulduğu Sacred House’da, her bir oda ayrı dönem ve tarzda döşenmiş. Archangel, Şaman, Harem, Sultan, Bizans, Hazine, Eski Şapel, Kral’ın Ego’su, Anka’nın Yatağı, Derin Orman, Dolunay farklı kültürlerin izlerini taşıyan odalardan sadece bazıları. Yer altı spa’sı kırmızı havuzu, galerilerin içine gizlenmiş duşları, saklı masaj odaları ve hamamlarıyla Kapadokya’nın tarihi yeraltı şehirlerinden farksız. 

ŞÖVALYELERİN SOFRASINDAN ORTAÇAĞ’A AİT LEZZETLER

Conde Nast Johansens tarafından iki kez dünyanın en iyi otelleri yarışmasında, "Most excellent Hotel for design and Innovation" ve “Most Excellent European Service” dallarında birincilik ödülüne layık görülen otelin mimarisiyle bütünleşen mönüde ise Ortaçağ lezzetleri sunuluyor. Örneğin mönüdeki kedi dili, nane, kişniş gibi 22-23 çeşit ottan yapılan columella salatası, adını Ortaçağ’da Roma’da yaşayan bir yazardan alıyor. Yine mönüde yer alan garum soslu bıldırcın yumurtası da Ortaçağ’da şövalyelerin ve savaşçıların kuvvetlenmek için yediği yumurta ve balıktan oluşan denenmesi gereken bir lezzet. 

Çocuk kabul edilmeyen ‘‘Kutsal Ev’in odalarında mistik atmosferi bozmamak için televizyon yok. Kristal şişelerde sunulan ev yapımı vişne likörünü şömine önünde yudumlarken teknolojinin eksikliği pek de hissedilmiyor.