Uzun zamandır içimden yazmak gelmiyor. Daha doğrusu, içimdekileri yazsam ortaya çıkacak olan beni mutlu etmiyor. Biliyorum ki sizi de mutlu etmeyecek. Ben burada yazmaya başladığımda kendi kendime dedim ki, insanları dertlere, kederlere salma. Etliye, sütlüye karışmadan da olmaz ama enseyi hepten karartma. Zaten okumak zor iş, hasbelkader birkaç kişi de vakit ayırıp iki satır yazını okuyorsa bırak onlar da iyi vakit geçirsin. İyi, hoş da memlekette yüz güldürecek malzeme kalmadı. Şimdi ben burada kalkıp ne anlatayım? Her gün birilerinin canı yanarken ben ne yapayım? Bataklığın ortasında gül bahçesi olur mu? Olmaz.
Peki, ne yapalım? Hep birlikte bırakalım kendimizi de o bataklık bizi içine mi çeksin?
Yok, öyle de olmuyor değil mi? Ne acımasız sözdür, ölenle ölünmüyor. Ama bir o kadar da doğru işte. Ölene çare yok, ama bizde son zamanlarda olana da çare olmuyor. Halbuki olanlar, her defasında olacakları ayan beyan işaret ediyor. Ama işte hepimiz elimiz kolumuz bağlı duruyoruz. Yüreğimiz acıyor, korkuyoruz, endişeleniyoruz, sayıyoruz, sövüyoruz, sonra içimizi soğutup kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ve işte esas tehlike orada başlıyor.
Ne zaman ki olana bitene alışıp yaşananları hayatımızın bir parçası olarak kabul ediyoruz, işte o zaman daha çok uyuşup daha çok hantallaşıyoruz. Ne zaman ki tüm olup biteni "normal" görmeye başlıyoruz işte o zaman daha da kötüye gidiyoruz.
Son birkaç yılda kaç kez sosyal medya hesaplarımızdaki profil fotoğraflarımız karardı? Kaç kez lanet ettik? Ve sonra tüm bunlar ne kadar sürdü?
Şartlı reflekslerimiz oldu artık. Sabah kalkıp doğrudan banyoya gitmek, bakmadan diş fırçamıza uzanmak gibi.
İnsanın bir rutini olmaya görsün, zordur değişiklik yapmak. Belirsizlik kötüdür zira. O nedenle kolay değildir alışkanlıkların değişmesi. Bazen hiç sebepsiz, körü körüne, hatta bize zarar verdiğini bile bile devam ederiz yararsız olanı yapmaya. Onu bir parçamız kabul eder, aksini hayal bile edemeyiz. Sonra sanki onunla doğmuşuz gibi, onsuz olamayacağımıza öyle bir inandırırız ki kendimizi, başka bir alternatif gelmez aklımıza. Dahası istemeyiz de. Çözüm bulmak, silkelenmek zor gelir. Böyle gelmiş, böyle gider deriz. Bu diyardan gitmemek adına oturup o deveyi güderiz.
Çünkü alışmak, hareket etmekten zor gelir. Çünkü alışılmış olan, bilinendir, "normal"dir. Kötü olan ise buna inanmış olmaktır.
Dilerim ki acıya, kötülüğe, çaresizliğe alışmadan, iyiliği, güzelliği, barışı inşa edeceğimiz günler görelim. Dilerim ki olup biteni, payımıza düşen şansla unutmayalım; etrafımıza düşen ateşle hep hatırlayalım.
"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."