Fedakarlık çok kolay yapılabilen bir şey olmadığı için genelde annelerimize atfederiz. Analar fedakardır deriz ama bu niteliği analarımız dışında çok az insan için kullanırız.
“Niye ben, o fedakar olsun! Hep ben, hep ben biraz da o fedakarlık yapsın! “
Bu sözler hepimize biraz tanıdık geliyordur sanırım. Çünkü fedakar olmayı pek de sevmeyiz aslında, çünkü fedakar olunca çok kolay suiistimal edilebilir insan diye düşünürüz. Yani fedakar olalım da nereye kadar? Kime karşı fedakarlık? Ne için fedakarlık?
İnsan vatanı için, ailesi için, mesleği için fedakarlık yapabilir ama bu ne kadar olmalı? Bunun ölçüsü nedir? Tabi aslında bunun bir ölçüsü yok, yani nasıl olabilir ki? Fedakarlık da sınır nedir ki, sınır yoksa bir ölçü de yok demektir. Bu konu o kadar hassas ki hatta bazen annenizin bile isyan ettiğini, “saçımı süpürge ettim bir işe yaramadı, nankör evlat” dediğini duymuş olabilirsiniz.
Çünkü bu fedakarlık meselesinin bir de diğer yönü var. Size karşı fedakarlık eden kişi sizden de vefa bekleyecek, sadakat bekleyecek. Yani o sizin için fedakarlık ettiyse siz de ona itaat edeceksiniz, vefalı olacaksınız. Küçücük bir karşı çıkmanız nankörlük olarak addedilebilir.
Sonuç olarak bu fedakarlık konusu biraz karışık. Bu yüzden Büyük Üstad Akif Manaf’ın “Fedakarlık Nedir ve Nasıl Fedakar olunur?” kitabı herkes için oldukça yol gösterici olacaktır.
Büyük Üstad kitabında fedakarlık kavramını şöyle tanımlıyor:
“Fedakarlık bir amaç uğruna özverili bir çabadır. Fedakarlığın sınırını sizin kapasiteniz çizer. Yani nereye kadar fedakarlık edeceğinizi siz belirlersiniz.”
“Fedakarlık her zaman olacak ama zekanızı kullanarak doğru fedakarlığı seçmelisiniz. O zaman tekamüle, huzura ve kalıcı mutluluğa ulaşacaksınız. Doğru fedakarlık sizi kalıcı mutluluğa kavuşturacak, yanlış fedakarlık ise sizi bitmeyen acılara mahkum edecektir. Seçim sizindir.”
Yani yaşamda her zaman fedakarlık etmek zorundayız. Vermeden alamayız. Büyük Üstad kitabında bunu nefesle anlatıyor. Nefesi vermeden alamayız. Daha yaşama ilk geldiğimiz anda bile nefes vermek zorundayız almak için. Yani hayat fedakarlıkla başlıyor. Ve ondan sonra yaşamın her eyleminde fedakarlık var.
Bilinçli olalım ya da olmayalım her eylemimiz fedakarlık içeriyor. Diploma almak için derslere zaman ve çaba harcamamız gerekiyor, ay sonunda maaş almak için bir ay emeğimizi vermemiz gerekiyor, sağlıklı ve fit bir bedene sahip olmak için her gün Orijinal Yoga Sistemi uygulamamız gerekiyor. Yani bir şey almak için her zaman önce bir şey vermek gerekiyor, bir nesne, para, zaman, çaba…
Bu yüzden bu konu çok önemli. İsteyelim ya da istemeyelim bir şey almak için önce bir şey vermemiz gerekiyor. Günümüz insanı hep almak istiyor hiç vermek istemiyor o yüzden çok mutsuz, umutsuz, sevgisiz. Çünkü vermek eylemi bilinci genişletiyor, almak ise daraltıyor.
Evrensel yasa bize önce ver diyor; önce nefes ver ki nefes alabilesin.
Bilincin daralması mutsuzluk, acı, şiddet, nefret demektir. Bilincin genişlemesi ise huzur, neşe, mutluluk, sevgi demektir. O yüzden Büyük Üstad’ın dediği gibi “Veren her zaman kazanır, alan ise kaybeder.”
Büyük Üstad Akif Manaf Fedakarlık kitabında şöyle devam ediyor:
“Vererek mutlu olmanın yani doğru fedakarlık yapmanın üç temel prensibi var: Birincisi; verirken beklentisiz olmak, ikincisi; doğru insana vermek, üçüncüsü; doğru şey vermek. Eğer bu üç prensibe göre fedakarlık yaparsanız daima mutlu olursunuz ve dengenizi kaybetmezsiniz.”
“Doğru zamanda ve doğru yerde yapılan doğru fedakarlık insanı korkulardan azat eder, özgüvenini artırır, zekasını aydınlatır, güç verir ve spiritüel tekamülü sağlar. Her ne olursa olsun yaşamak için fedakarlık yapmak zorundasınız. Bu yüzden doğru fedakarlık yapmayı öğrenin ve kalıcı mutluluğa ve bozulmaz huzura kavuşun.”
Doğru fedakarlık edip etmediğimizi anlamanın püf noktası kitapta verilmiş; Yaptığımız fedakarlık eğer bizde ve yaptığımız kişide mutluluğu ve sevgiyi artırıyorsa o doğru bir fedakarlıktır.
Büyük Üstad doğru fedakarlığın temelinde beklentisizlik olduğunu söylemektedir. Karşılığında hiçbir şey beklemeden fedakarlık etmek. Bu söylemesi hoş ama uygulaması o kadar da kolay olmayan bir şey. Sonuçta çoğumuz fedakarlıkları bir şeyler bekleyerek yapıyoruz.
Beklentisiz olmak, beklentisizce vermek günümüzde çok da anlaşılabilir bir şey değil. Burada dönüşümü sağlayan ilk şey eylemleri kendin için değil evren için yapmak. Orijinal Yoga Sistemi’ni düzenli uygulayınca o hep kendin için yapmak, beklemek durumu artık evren için, tüm insanlık için moduna geçiyor.
O zaman artık kendiniz için bir şey beklemiyorsunuz, eylemelerinizi tüm insanlık için yapıyorsunuz. Böylece bütünün bir parçası oluyorsunuz ve bütünün sonsuz coşkusu, sevgisi, mutluluğu size geçiyor. Artık tek olmaktan çıkıp evren olmaya başlıyorsunuz.
Büyük Üstad Fedakarlık kitabında şöyle devam ediyor:
“Beklentisiz olmak bir fedakarlık eylemidir. Yani vermek ve karşılığında hiçbir şey beklememek üstün bir fedakarlıktır. Tabi ne verdiğiniz de önemlidir. Bu bir nesne, zaman veya çaba olabilir. Ama en önemlisi kendini vermektir. Beklentisizce kendini vermek üstün bir fedakarlıktır.
Beklentisiz fedakarlık eyleminde bir kayıp yoktur, sadece kazanç vardır. Ama genel insan bunu anlayamaz çünkü hep kaybetmekten korkar. Fedakarlık korkaklar için değil, cesurlar içindir. Beklentisiz fedakarlık cesaret ister.”
Şems Uzuneser
Yoga Academy Eğitmeni
www.yogaacademy.com.tr
https://www.facebook.com/pages/Yoga-Academy/155455811146419
"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."