“Sanki sigara içen birinin yanında duman altı olduğum gibi, stres yaşayan biriyle aynı ortamda bulununca, bizim de stresimiz tavan yapıyor” diyen M. Bülent Baykal, California Üniversitesi’ndeki araştırmacıların yaptıkları deneyde ortaya çıkarılan sonuca göre; yakın çevremizde bulunan endişeli ve aşırı tepki gösteren insanların duygularını hissettirdikleri ve zihinsel aktivite performanslarını düşürdüğünü belirtmektedir.
Yakınımızda olan, beraber çalıştığımız veya ev ortamında stresli birini gözlemlediğimiz zaman, bu durum sinir sistemimizde negatif bir uyarana yol açıyor.
Diğer bir araştırmada bu tür bir yaşantıya maruz kalındığı zaman stres hormonu olan kortizol'un her yüz kişiden 26sında kişide aşırı yükseldiğini göstermiştir. Duygusal ilişkide olduğumuz birisinde yaşadığımız zaman ise insanların yüzde 40'ının stres seviyeleri aşırı yükselmektedir. Dahası bir araştırmada, bir grup birbirine yabancı kişi beraberce televizyonda stres yaratan bir olay izlediklerinde bile yüzde 24'ü aşırı stres davranışları göstermişlerdir. T
aksi şöförü gergin ve küfrederek kornaya bastığı zaman, sizin anksiyeteniz yükselecek ve işinize o gerginliğinizi taşıyacaksınız. Müdürünüz hızlı hızlı odanıza daldığı zaman onun o telaşlı halini siz de yaşayacaksınız.
İkinci el stresin başladığını gösteren işaret etrafımızdaki insanlarda çok küçük ruh hali değişimleriyle gösterebilir ama çok büyük etkileri olabilir. Bu konudaki araştırmalar arttıkça görülmüş ki; etrafta maruz kaldığımız olumsuzluklar bizim tüm iş ve eğitim çevremizdeki davranışlarımızı etkilemekte ve dahası, bu tür strese uzun süre maruz kalınca hücresel düzeyde de olumsuzluklar oluşarak “yaşam sürelerimizin” kısalmasına neden olmaktadır.
Globalleşen dünyamızda ikinci el strese çok aşırı maruz kalıyoruz. Gazetelerde, televizyonda diğer medyada sürekli olumsuz düşünceler ve yorumlar okuyoruz. Stresli insanların olumsuz vücut dillerinde, televizyondaki açık oturumlarda hem sözel hem de sözel olmayan stresli olumsuz davranışlarla karşılaşıyoruz. Bu tip olumsuz duygular ve stres, bir bulaşıcı hastalığın yayılması gibi hızla yayılıyor, sürekli kaygı satın almak bizi de sürekli kaygılı, mutsuz, hayattan zevk almayan, insan ilişkileri bozuk bir kişiye dönüstürüyor. Dahası, biz de etrafımıza bu olumsuz ruh durumunu yansıtarak bir şekilde olumsuz duruma katkıda bulunmuş oluyoruz.
Yale ve Stanford Üniversitelerinin ortak çalışmasında, eğer stres ile ilgili pozitif bir düşünce seti oluşturulabilinirse ve stres ile kavga etmekten vazgeçilirse, ikinci el stresin olumsuz etkisinin yüzde 23 düştüğü bulunmuş. Stresi bir “tehdit” olarak algıladığımız zaman vücudumuz ve beynimiz stresin olumlu olabilecek etkilerini ıskalıyor. Hep stresin olumsuz ve yıkıcı etkilerinden söz ediliyor fakat stresimizi kontrol altına aldığımızda zihinsel sağlamlık, yeni perspektifleri görebilme, farkındalığımızın artması, hayatın değerini daha fazla farketme, gibi olumlu sonuçlara da yol açmaktadır. Etrafımızda stres aktaran insanlar hep var olacak, bunlarla kavga ederek hayal kırıklıkları yaşayarak moralimizi bozmak yerine, sevecenliğimizi ve şevkatimizi hissedecek bir fırsat olarak görüp karşımızdaki insanın daha pozitif olmalarını sağlamaya çalışabiliriz.
Etrafımızdaki stresli insanların olumsuzluklarını nötralize etmek için bir “davranış setine” ihtiyacımız var. Beraber çalıştığımız arkadaşlarımızın stresli ve kaygılı ifadeli tavırlarına karşı aynı şekilde bir tepki vermek yerine, gülümseyerek, veya karşımızdakini anladığımızı ve desteklediğimizi ifade eden bir yaklaşımlarla ortamdaki stres reaksiyonlarını azaltmış oluruz. Bu tarz davranışları ne kadar çok uygulamaya çalışırsak, ortam o kadar yumuşar ve anksiyete azalır.
Bazen de stres yaşayacağımızı düşündüğümüz bir ortama girmeden önce veya güne başlamadan önce bu konudaki bağışıklık sistemimizi güçlendirecek birtakım davranış ve düşüncelere yönelmeliyiz. Bu da hayata daha olumlu olarak bakmamıza neden olur. Örnek verecek olursak sabah kalktığımızda veya iş ortamında bunalmaya başladığımızı hissedersek minnettar veya müteşekkir olduğumuz o an aklımıza gelen 3 şeyi bir kağıda yazmak ve bunları birkaç dakika gözden geçirmek; daha evvel deneyimlediğimiz pozitif bir olayı 2 dakika için sadece onu düşünerek gözden geçirmek; 2 dakika süreyle beynimizi sadece tek bir objeye odaklayarak olumlu düşüncelerle meditasyon yapmak; fırsat olursa çıkıp bir yürüyüş yapmak gibi “duygusal bağışıklık sistemimizi” güçlendirecek faaliyetlere yönelmek bize iyi gelecektir.
Geçmiş yıllarda beyinlerimizin duygusal buluşmaya karşı ne kadar eğilimli olduklarını araştırmaların ortaya koyduğunu belirten Baykal, “Beyinlerimizde bulunan ayna nöronlar (beynimizdeki hücreler) vasıtasıyla karşımızdaki kişilere empati gösterebiliyoruz. Başkalarının neler hissettiklerini anlayabiliyoruz. Birisi esnediği zaman ayna nöronlar devreye giriyor ve biz de esnemeye başlıyoruz. Karşımızdaki kişinin yorgun olup olmadığını yüz mimiklerinden anlayabiliyoruz. Fakat sadece yorgunluk, dinçlik veya esnemeyi değil, aynı zamanda olumsuzlukları, stresi ve kararsızlıkları sanki sigara içen birinin yanında duman altı olmuş gibi yaşayabiliyoruz.” dedi.