Şiddet bir sonuçtur. Bir olgunun nedenlerini incelemeden sadece sonuca odaklanmak ise çözümsüzlüğe yol açar.
Son yıllarda hızla artan ya da daha çok haber yapıldığı için gündemde kalan kadına şiddet olgusunu da bu bakış açısıyla incelmenin daha doğru olacağını düşünüyorum.
Bizim toplumumuzda anneler evlatları arasında ayrım yapmadıklarını söyleseler de erkek çocukları kayırırlar. Oğulların anneye düşkünlüğünün ödülüdür belki de bu.
Kızlar annelerini taklit ederek öğrenebilirler ama ilgisiz ya da şiddete yönelen bir babanın açığını kapamanın tek yolu annenin rehberliğidir, diye düşünürler.
Daha önce medyada yayımlanan “toplumsal şiddetin nedeni çocuklarımıza yaklaşımımızdır” başlıklı yazımı okuyanlar; “her olumsuz davranışı sonrasında kendisine sevgi gösterilmesini bekleyen bireyin yetişkin olduktan sonra da aynı türden bir beklentiye girmesi, cezalandırılmayı sevgi ile özdeşleştirmesi, beklentileri karşılanmadıkça şiddete eğilim göstermesi ya da içine kapanması olağan sonuçlardır,” dediğimi hatırlayacaklardır.
Annenin erkek çocuklarına karşı korumacı – kayırıcı tutumu kız çocuklarının yaşama daha kolay adapte olmalarına, güçlüklerle başa çıkma becerilerinin daha fazla gelişmesine neden olur.
Bu tür ailelerde yetişen erkekler ise karşılarına çıkan her engeli annelerinin kaldırmasını, her kadının annelerininverdiği koşulsuz sevgiyi sunmasını bekler.
Erkek çocuk için şiddete eğilimli babanın yaptıklarını doğru bilmek kadar tehlikelidir annenin tutumu. Ne dese yapılan, ne yapsa kabul görülen, koşulsuz olarak sevgi sunulan delikanlı yetişkin olduğunda partnerlerinden aynı tutumu göremeyince önce bocalar sonra öfkelenir ve şiddete yönelir.
Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir. Hiçbir anne oğlunun kadınlara el kaldırmasını istemez elbette ama onu yetiştirme biçimindeki yanlışlar bu sonucu doğurur.
Baba ya da başka bir aile büyüğü eşine şiddet uyguluyor ve diğerleri sessiz kalıyorsa davranışın normal kabul edilmesi ve pekişmesi de olayın bir diğer boyutudur.
Bizim toplumuzda baba ile annenin çocuklar üzerinde etkilerini kıyasladığımızda ibrenin anne tarafını gösterdiğini hepimiz biliriz.
Çünkü; her erkek çocuğun ilk aşkı annesidir. Babasını rakip olarak gören çocuk annesine daha yakın olur ve annenin tutumu onun tüm yaşamını etkileyecek izler bırakır.
Kocasından dayak yediği halde evliliğini sürdürmesi için baskı yapılan akrabalarını, komşularını gören çocuğun zihnindeki kadın kavramı; zavallı, çaresiz ve boyun eğen bir kişilikle örtüşür.
Bunu pekiştiren de genellikle annesi ya da onun gibi düşünen kadınlardır. “Kocasıdır; döver de sever de. Suyudan gitse, karşı çıkmasa yemezdi dayak. İki tokat yedi diye boşanır mı insan?” gibi söylemler kız çocuklarını koşulsuz itaate, erkek çocuklarını sınırsız sosyal kabul göreceklerine dair bir inanışa yöneltir.
Toplumumuzun mimarı annelerdir. Çocukları arasında cinsiyet ayrımı yapmayan, oğullarına bir kadına nasıl davranılması gerektiğini öğreten, kızlarına güçlü bir kişilikleri olması için rol model olan, çevresinde yaşanan aile içi şiddet olaylarına tepkisini gösteren anneler olmadıkça kadına karşı şiddet nesiller boyu gündemde kalmaya devam edecektir.
Uzman Hipnoterapist Psikolog Gani Eser 2015