Feldman, “Her iç çekme, normal bir nefes ile başlıyor. Fakat ardından bir nefes daha ekliyorsun” diyor. Gün içerisinde bu çifte nefesler belirli aralıklarla, düzenli bir şekilde oluşuyor. Akciğerlerdeki yüz milyonlarca alveol her nefes alışta şişiyor. Bu ufacık balonlar kanın oksijenlenmesini sağlıyor, ardından da kalp bu kanı alarak bütün vücuda dağıtıyor. Bu minik baloncuk arada bir sönebiliyor. Söndüklerinde ise, tekrar şişirilmeye çalışılmaları, tıpkı sulu bir balonun içerisine hava üfleme gibi oluyor. İşte iç çekerek akciğerlere fazladan hava girişi sağlanıyor. Sönmüş olan alveoller tekrar açılmaya çalışılıyor. Eğer iç çekme olmasaydı, bu sönük baloncuklar, kana yeterli miktarda oksijen karışmayana kadar birikirdi. Feldman’a göre bu durum ölüme yol açabilirdi.
9 3
İç çekme ile stres arasında da bir bağlantı olduğu öne sürülüyor. Stres altında olduğumuzda vücut ve beyin bir dizi hormon ve diğer kimyasallar ile doluyor. Buna bağlı olarak da nefes alışverişinde değişimler meydana gelebiliyor.
9 4
Feldman, fareler üzerine yaptıkları çalışmalarda, farelere belirli stres kimyasalları enjekte edildiğinde iç çekme oranlarının yükseldiğini gözlemlediklerini söylüyor. Bunun muhtemel nedeni, çift nefeslerin vücudun stres ile savaşmasına yardım etmesi olabilir. Birçok araştırma, derin ve kontrollü nefes alışverişinin anksiyete ve stres üzerinde olumlu etkileri olduğunu gösteriyor. Bu açıdan bakıldığında, iç çekmek vücudun sakinleşmek adına kullandığı bir yöntem olabilir.
9 5
Bunların dışında iç çekmek ile bazı duygular arasında ilişki olduğu da belirtiliyor. Fakat bu ilişkiler kültürden kültüre, dönemden döneme değişiyor. Günümüzde iç çeken bir insan ile karşılaşıldığında onun üzgün olduğunu varsayıyoruz. Aynı zamanda iç çekmenin bıkkınlık ya da hayal kırıklığı ile ilişkili olduğunu düşünüyoruz.
9 6