İnsanı insan yapan dört temel duygu var benim sözlüğümde; inanç, güven, umut ve özgüven.
Her biri için birer küçük öykü yazılabilir. Ama önemli olan bunların yaşanabilir olması. Hem de yaşamımızın her anında.
Bizler bu dört duyguyu sağlam bir biçimde içselleştirerek yaşayan nesiller yetiştirmek istiyoruz. Peki ama bu duyguların ne kadarını yaşayabiliyoruz? Çocuklarımıza örnek olabiliyor muyuz?
Bebekler dünyaya nesiller arası aktarımı taşıyarak gelirler. Genetik kodları değiştirmek pek mümkün değildir. Ancak, büyüme süreçlerinde inançlı olmayı, diğerlerine güvenmeyi, geleceğe umutla bakan ve özgüveni gelişmiş bireyler olmayı bizden öğrenirler.
Yetişkinlerin çocuklara sürekli tekrar ettiği bir laf vardır; “dediğimi yap, yaptığımı yapma!” Bu öğreti asla işe yaramaz. Çocuklarımız sözcüklerimize değil eylemlerimize odaklanır. Biz onların aynası olmayız, onlar bizim aynımız olur.
Uzun süren kuraklığın ardından köy halkı yağmur duasına çıkarlar. İçlerinden sadece bir çocuk elinde küçücük şemsiyesiyle köy meydanına gelir. Çünkü onun inancı tamdır. Diğerleri sadece umut ederken o küçük insan kocaman inancıyla babasının elini tutup katılmıştır aralarına. Eylemlerimiz ile söylemlerimiz ne kadar uyumluysa o kadar kolay ulaşır mesajımız. Çocuk bunu bilerek almıştır şemsiyesini yanına. İnançsız bir umut tohum atmadan ürün beklemeye benzer topraktan.
Bir bebek ilk defa havaya atıldığında şaşırır, korkar. Ama ikinci defada gülmeye başlar. Neden mi? Çünkü onun tutacağınızdan emindir. Oyunun tadını çıkarır.
Saatin alarmını kurmamızın nedeni ertesi sabah yaşıyor olacağımıza dair inancımızdır. Geleceğe dair planlar yapıyorsak umudumuzu yitirmemişiz demektir. Bu planları gerçekleştirecek gücü ise özgüvenimizden alırız.
Anne baba olmak çocuklarımızı değil, kendimizi yönetme, dönüştürme sanatıdır aslında. Biz inanırsak çocuklarımız inanır, bizim özgüvenimiz çocuklarımıza geçer, umutlarımız umutları olur. Diğerlerine güvenmiyorsak onlar da güvensiz olurlar çevrelerindekilere.
Çocuklarımızın bu dört temel duyguyu öğretmenlerden, arkadaşlardan, terapistlerden edinmesini beklemek hayalperestliktir. Sorumluluğu başkalarına atamayız. Çocuklarımızın filminde baş rol biz ebevenlerindir.
Başarı evde başlar ve bireyin her anına nüfuz eder. Çocuklarımızın başarısızlıklarına kızıyorsak büyük ihtimalle kendi beceriksizliklerimizin hıncını onlardan çıkarıyoruzdur. Bunun farkına varmamız çok önemlidir.
Dönüşüm için geç değil. Siz inanırsanız çocuklarınız da inanacaktır.
Siz değilseniz kim? Şimdi değilse ne zaman?