Matthew Feinberg ve Michael Schultz adlı araştırmacıların liderlik ettiği ve ayrı gruplara ayrılmış olan 216 denekle yapılan deneylerde temel amaç, dedikodu yapan topluluğun nasıl bir çöküntü yaşadığını gözlemlemekti. Farklı sayılar halinde bölünen gruplara bazı kurallar verildi.
Bu araştırmalarda söz edilen dedikodu şekli, kişiler hakkında öğrenilen doğru bilginin ondan gizli olarak başkaları arasında konuşulması. Bir başkasının ardından yalan bilgilerle hakkında ileri geri konuşmak, dedikodu olarak değerlendirilmiyor. Yani gıybetle dedikoduyu birbirine karıştırmamak gerekir.
95
Dedikodu insanları neden yakınlaştırıyor?
Denekler hakkında tüm bilgilere sahip olan gözlemciler bazı gruplarda belirledikleri kişilere, gruptaki diğer insanlar hakkında ufak sırlar verdiler. Kiminin eşcinsel, kiminin eski bir suçlu, kiminin psikolojik tedavi gördüğü konusundaki bilgileri alan kişilerin grup içerisindeki iletişim sırasında bu sırları başkalarıyla paylaşıp birbirlerinin arkalarından konuştukları görüldü.
Yani dedikodu yapılıyordu. Dedikodunun bu gruplarda yer alan insanların kısa sürede birbirinden kopartacağı düşünülüyordu. Ancak öyle olmadı. Birbirilerinin sırrını paylaşan ve birbirleri hakkında gereğinden fazla şey bilip, arkalarından konuşan insanlar garip bir şekilde birbirlerine bağlandılar. Bu aslında herkesin birbirinin zaafını bilmesinden duyduğu tedirginliğin, güvene dönüşmesi sayesinde olmuştu. Dedikodu, sayısı her ne olursa olsun bütün grupları bir arada tutmuş ve insanları yakınlaştırmıştı.
96
Dedikodu yapmayanlar birbirinden uzaklaştı!
Diğer denek gruplarındaki insanlara ise herhangi bir bilgi verilmedi ve arkadan konuşmak yasaklandı. Arkadan konuşanları ihbar edenlere ödüller verildi. Bu durum dürüst bir toplum oluşmasını sağlayacak ve insanların birbirine daha iyi gözle bakmasını sağlayacaktı.
Ama öyle olmadı. Arkadan konuşamayınca ağzına geleni birbirinin yüzüne söyleyen insanlar önce birbirlerinin kalbini kırdı, sonrasında kalp kırmaktansa susmayı tercih edenler arttı. Susmak insanları birbirinden uzaklaştırdı. Uzaklaşan insanlar bencilleşti ve paranoyaklaştı. Toplum olmayı bırakın herhangi bir grupta güven olgusundan söz etmek mümkün bile değildi. Herkes tek başına kalmıştı ve gruptan ayrılmak istiyordu.
97
Dedikodu ve sosyalleşme
Standford Üniversitesi'nde Sosyolog olarak çalışan Robb Willer bu durumu şöyle yorumluyor; "Dedikodu en nihayetinde bir sosyalleşme aktivitesi olarak görülebilir. Dedikoduyu bir toplumdan tamamen kaldırdığınızda asosyalleşme ortaya çıkıyor. Garip bir durum ama sanırım insanlar, haklarındaki sırların konuşulması normalleştiği zaman kendilerini daha rahat hissediyorlar. Çünkü insanlar genelde toplum tarafından kabullenilmekten korktukları için sır saklıyorlar. Eğer birileri o sır hakkında konuşuyorsa ve hala toplumun bir parçasıysanız, kendinizi o topluma ait hissediyorsunuz."
New York Üniversitesi antropoloji profesörü Dr. David Sloan Wilson da aynı fikirde. O da 195 kişiden ve farklı gruplardan oluşan deneklerle yaptığı çalışmalarla şu sonuca ulaşmış; "Toplum olarak dedikodu yapmanın itibarımızı düşüreceğini düşünüyoruz, ancak dedikodu yapmazsak toplum olmaktan uzaklaşıyoruz."
98
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.