Sigmund Freud, 1905 yılında kaleme aldığı bir makalesinde bu sorunu irdeliyor ve çocuklukta yaşanan anıların insanın yüzleşemeyeceği ölçüde cinsellikle ve saldırgan dürtülerle dolu olmaları nedeniyle sürekli bastırıldıkları sonucuna varıyordu. Ancak bu görüş zamanla yerini, küçük çocukların belleklerinde olaylarla ilgili belirgin anılar oluşturmaktan yoksun oldukları görüşüne bıraktı.
10 4
1980’lerde erişkinler yerine çocukların incelenmeye alınmasıyla birlikte de, çocukların 2-3 yaş gibi erken bir dönemden itibaren başlarından geçenleri anımsayabildikleri, ancak bu anıların zamanla silinip yok oldukları görüşü egemen oldu. Bunun üzerine anıların silinip yok olmalarında hangi unsurların rol oynadığı sorusu gündeme geldi. Bu sorunun basit bir yanıtı yok gibi. Yeni Zelanda’daki Otago Üniversitesi uzmanlarından Harlene Hayne anıların bellekte tutulmalarına olanak sağlayan çok sayıda unsurun olduğuna dikkat çekiyor.
10 5
Bu unsurlardan bir tanesi beynin anatomisi olabilir. İnsanın kendi yaşamıyla ilgili anılar oluşturmasında beynin prefrontal korteks ve hipokampus adlı iki bölümünün etkili olduğuna, bir deneyimle ilgili ayrıntıların hipokampusta pekiştirilip uzun süreli anılara dönüştürüldüklerine inanılıyor. Görünürde sorun buradan kaynaklanıyor. Bugüne dek hipokampus ve onu çevreleyen kortekslerin çok daha önceden geliştiğine inanılıyordu.
10 6
Ancak son 15 yılda bu bölgede yer alan “dentate gyrus” adlı küçük bir bölümün, 4-5 yaşına dek tam anlamıyla olgunlaşmadığı anlaşıldı. Söz konusu bölüm çevredeki yapılardan gelen sinyallerin hipokampusun geri kalan bölümüne aktarılmasını sağlayan bir köprü işlevi gördüğünden, yapı tam anlamıyla olgunluğa erişmedikçe, ilk deneyimlerin uzun süreli anılara dönüşmeleri de olanaksız oluyor.
10 7