Aşırı kaygının bedensel belirtilerinden biri baş ağrısı. Baş ağrılarına çare bulamayan kişinin belki de ihtiyacı olan şey bir psikiyatrist. İşte aşırı kaygı bozukluğunun yol açtığı sorunlar ve başa çıkmanın yöntemleri…
Kaygılanmak normal mi?
‘Anksiyete’, Türkçe’deki karşılığıyla ‘kaygı’ bozukluğu çağımızın en büyük hastalıklarından biri. Birçok insan bu durumu yaşıyor ve çoğu ne yaşadığını çok sonra anlıyor.
Ruh sağlığı uzmanları kaygının, bir ölçüde bizim günlük sorunlarla baş edebilmemiz için hazırlıklı olmamızı, bir tehlike durumunda da hızlı karar verip kurtulmamızı sağladığını düşünüyor.
ABD’de yapılan bir araştırma, kaygı düzeyi ile zekâ seviyesi arasında bağlantı olabileceğini ortaya çıkardı. Columbia Üniversitesi, Amerikan Sağlık Enstitüsü ve bir ilaç firmasının ortak çalışmasına göre, anksiyete bozukluğu olan bireylerin zekâ seviyelerinin normal insanlara göre daha yüksek olduğu ortaya çıktı.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Anksiyete bozukluğu olan hastalar uyarıya karşı çok duyarlıdır. Zekâ seviyeleri geri olsa böyle kaygıları zaten olmaz çünkü beyin bilgi üretemez. Kontrol edilebilen anksiyete iyidir, edilemeyen ise hastalık yapar. Sıfır kaygı hedef değildir, hedefe yönelik kaygı enerji verir.” diyor.
131
Peki kaygı ne zaman hastalık haline geliyor?
Günlük yaşamı etkilediği noktada kaygıdan (Anksiyete) bir hastalık olarak söz ediyor uzmanlar.
Kişi sıklıkla günlük olaylar karşısında beklenenin üstünde yüksek bir kaygı düzeyine sahiptir ve zihni çoğunlukla felaket senaryoları ile doludur. Aşırı endişe, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkileyebilir ve hatta olağan yaşam etkinliklerini sürdürmesini engelleyebilir.
Bu kişiler her durumda olası en kötü sonucu düşünürler, her şey kendi denetimlerinin dışındadır ve iyi bir olasılık ya da geriye dönüş mümkün değildir.
Belirgin bir sebebi olmadan tasalanarak, korku şikayetleri ve fiziksel belirtiler 6 aydan fazla bir süre boyunca neredeyse sürekli mevcut olup, günlük hayatı engellediği veya rahatsızlık verdiği durumda ‘yaygın anksiyete bozukluğu’ndan bahsediliyor.
Duruma ‘yaygın kaygı bozukluğu’ denmesinin nedeni ise, kişinin sadece belli durumlarda değil, hemen her durumda (Belirli bir yer, zaman ya da duruma bağlı olmaksızın) az veya çok kaygı yaşaması.
132
Nelere kaygılanıyorlar?
Muhtemel iş yükümlülükleri, ekonomik durum, sağlık sorunları, çocukların yaşayabileceği olaylar, ev işleri, randevulara yetişememe, sınav gibi günlük konularla ilgili olarak aşırı, ölçüsüz bir endişe ve kuruntular sıklıkla görülüyor. Ortada hiçbir neden yokken birçok konu hakkında endişeleniyor 'yaygın kaygı bozukluğu' hastaları.
Örneğin çocuğu eve bir saat gecikmeyle gelmiştir, ancak bu gecikme “mutlaka çocuğa araba çarpmıştır”, “birileri çocuğa bir şey yapmıştır” türünden kaygı içeren düşüncelerle karşılanır. Kişi olaylar karşısında hafif bir tedirginlik duygusundan panik derecesine kadar değişik yoğunluklarda kaygı yaşayabilir.
Kişiler bu korkulardan ve evhamlardan dolayı kendilerine olan güvenleri kaybolduğu ve bitkin düştükleri için çeşitli durumlardan kaçınırlar. Örneğin evden çıkmamaları gibi.
133
'Yaygın anksiyete bozukluğu'nun nedenleri
Bir kısım insanın neden sürekli olarak daha fazla kaygılı olduğu halen araştırma konusu. Bugüne kadar yapılan araştırmalar, bu durumun gelişmesine kalıtımsal faktörlerin yanı sıra çocukluk dönemi yaşam deneyimlerinin de etkisi olduğunu söylüyor.
Stresler 'yaygın anksiyete bozukluğu’nun (YAB) gelişiminde önemli rol oynuyor. Çocukluk dönemi ve genç erişkinlik çağları arasında başlayan 'yaygın anksiyete bozukluğu' (YAB), yavaş ve sinsi bir şekilde ilerliyor.
Hastalığın belirtileri dönem dönem iyileşmeler ve alevlenmeler gösteriyor. Stresli yaşam olayları olduğunda belirtiler çoğunlukla kötüleşir. Hastalığın oluşmasında kalıtsal etkenler, beyin nörokimyasındaki değişiklikler, kişilik özellikleri ve stres verici yaşam olayları etkili.
134
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.