Özellikle acıktığınızda sık sık sinirleniyor, ani öfke atakları mı yaşıyorsunuz? Yemek yedikten sonra kendinizi uyuklarken buluyor musunuz? Çok sık veya aniden acıkıyor, henüz 1 saat önce sofradan kalkmışken, kendinizi yeniden buzdolabının önünde mi buluyorsunuz? Tatlı veya karbonhidratlı besinlerin bağımlısı olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Veya, işe konsantre olmakta güçlük çekiyor, sık sık dikkatinizin dağıldığını hissediyor musunuz? Bu soruların bir kısmına ‘evet’ diyorsanız, ‘hipoglisemi’yi işaret ediyor olabilir. Tabi bunu anlamak için bir uzmana görünmek gerekiyor.
Endokrinoloji ve Metobolizma uzmanı Dr. Özlem Çelik’in Hipoglisemi hakkında verdiği bilgiler şöyle:
Genellikle dengesiz ve sağlıksız beslenme nedeniyle yemek yedikten sonra artan kan şekerine yanıt olarak oluşuyor. Örneğin; öğünlerde gereksinimden az karbonhidrat almak ya da glisemik indeksi yüksek yani kan şekerini hızlı yükselten gıdaları fazla yemek hipoglisemiye neden olabiliyor. Hipoglisemili hastaların çoğunu da insülin veya diyabet hapları ile tedavi edilen diyabet hastaları oluşturuyor. İnsülinin kontrolsüzce artması sonucu gelişen bu tip hipoglisemi, en sık görülen nedeni oluşturuyor. Ayrıca her zamankinden fazla egzersiz yapmak, kontrolsüz alkol kullanmak da kan şekerini düşürebiliyor.
Beynin tek enerji kaynağı şeker. Bu nedenle karnımız acıktığında bir şeyler yeme ihtiyacı hissederiz. Eğer beyin ihtiyacı kadar şekeri alamazsa; işte bu durumda tepkisini bize çeşitli sinyaller göndererek ortaya koyuyor. Hipoglisemi hafif, orta ve ağır düzeyde seyredebiliyor ve kişiye göre özellikler gösteriyor. Bu durum birçok faktöre bağlı oluyor. Beyin enerjiye ihtiyaç duyduğu için kişiye yemek yemeyle ilgili uyarılar gönderiyor. Yemek yiyince, özellikle de bu tatlı olduğunda belirtilerin ortadan kalkmasıyla insanlar kendini daha iyi hissediyor.
Açlık hissi, titreme, terleme, solukluk, çarpıntı, huzursuzluk, dudak ve dilde karıncalanma, hafif hipogliseminin belirtilerini oluşturuyor. Orta düzey hipoglisemide bunların yanı sıra baş veya karın ağrısı, uyuşukluk, konuşma güçlüğü, sinirlilik, terleme, solukluk, bulanık görme gibi sorunlar da gelişebiliyor. Hastalar genellikle açlığa tahammülsüzlük, acıktıklarında sinirlilik, öfke patlamaları, vücutta titreme, halsizlik, terleme sorunuyla hekime başvuruyorlar.
Hipoglisemi sırasında ortaya çıkan yakınmalar sosyal ve iş yaşamında aksamalara ve hatalara neden oluyor. Özellikle sık tekrarlayan hipoglisemiler dikkat, konsantrasyon bozuklukları, unutkanlık ve bellek problemlerine yol aaçabiliyor Hastalar bazen yemek yedikten sonra bile uzun süre kendilerine gelemiyor. Eğer hipoglisemi tedavi edilmezse ‘ağır hipoglisemiye’ dönüşebiliyor. Kan şekeri belirgin olarak düştüğünde; geçici görme kaybı, elleri ve ayakları hareket etmekte güçlük çekme ve komaya kadar gidebilen bilinç kaybı gibi oldukça ciddi tablolar oluşabiliyor.
Sık hipoglisemi atakları yaşayan kişilerin fazla kiloları varsa ve özellikle birinci derece yakınlarında diyabet hastaları mevcutsa, mutlaka araştırılması gerekiyor. Çünkü sık tekrarlayan hipoglisemi atakları, uygunsuz beslenme ve kilo alımı diyabetin oluşma riskini yükseltiyor. Önlem alınmadığı takdirde hastaların üçte birinde 10-15 yıl sonra diyabet ortaya çıkabiliyor.
Sabah açken şekerine bakmak, ardından test yemeğinin yenmesiyle birlikte yapılan kan şekeri ölçümü ile kan şekeri ve insülin düzeyleri kolaylıkla tespit edilebiliyor Eğer pankreastan salgılanan insülin hormonundaki bir bozukluktan kaynaklanmıyorsa, hipoglisemiyi tamamen ortadan kaldıran bir tedavi maalesef yok. Yaşam tarzı ve doğru beslenmeyle ilgili problemlerde kişinin tedaviden çok yaşam tarzı değişikliği ile doğru beslenmeyi öğrenmesi gerekiyor. Hipogliseminin iki tedavi şekli var; birincisi yaşam değişikliği yapmak, ikincisi ilaç tedavisi.