Ne zamandan beri bilgili olanın değil de, tavrı sert, sesi yüksek çıkanın sözünü dinlemeye başladık? Zonta diye tabir ettiğimiz karakter , nasıl oldu da sıfat olarak iticiden sempatiğe terfi etti? Neden üzerinden bayağılık akanı sevimli ve komik sanıyoruz?
Çocukluğundan itibaren olması gerektiği gibi görgü kurallarını öğrenerek büyümüş bireyler, özellikle nefes almanın bile günden güne güçleştiği büyük şehirlerde, topluluğa karıştıkları anlarda zorluk yaşıyorlar.
Dünyanın giderek hızlanan ritmine ayak uydurma adına, daha çok kazanmak için daha fazla çalışan, kendine sunulanlara daha çok sahip olmak için daha fazla harcayan, harcadıkça stres kat sayısını arttıran insanlar, tüm bu koşuşturmanın içinde toplumu toplum yapan en büyük değerleri yitiriyor; Nezaket ve görgü kuralları…
Bu değerlerin yitirilmesi bir tarafa, üstüne üstlük nezaketin yerini kabalık alıyor. Hatta ve hatta, bu bir yaşam biçimine dönüşüyor. Adeta mağarada tek başına hayat sürdürüyormuş gibi tavır sergileyenler, küfür edenler, tükürenler, yüksek sesle konuşanlar, ‘teşekkür,rica,lütfen’ gibi sözcükleri haznesine katamamış olanlar, alay ve el hareketlerini şaka diye yutturanlar ve ‘tüylerini kabartarak’ varoluşunu kabullendirmeye çalışanlar zaman içinde bize tuhaf gelmemeye başlıyor.
Sanıyorum insanlar, nazik olurlarsa güçsüz olacaklarını düşünüyorlar. Oysa, anlık yarattıkları güçle kendi küçük dünyalarına sıkışıp kaldıklarının farkına varamıyorlar.
Birbirimizle kurduğumuz iletişim, konuşma ve dinleme şekillerimiz, davranışlarımız bizim kim olduğumuzu yansıtıyor ve bir sonraki nesile bıraktığımız kimliği belirliyor.
Kaba saba konuşma ve tavırların ‘samimi’ değil, ‘çirkin’ olduğunu önce kendimize sonra etrafımıza hatırlatırsak, belki düzgün ve birbirini seven çocuklar yetiştirebiliriz.
"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."