Sahneyi özlüyor musunuz?
Son gösterilerde daha önce pek farkında olmadığım bir hisle dolaştım. Güldürmek sanki doğal geliyordu eskiden ama sonra anladım ki kahkaha atmalarından mutluluk duyuyorum. İnsanı hoşnut etmek, elinde olmadan kahkaha attırmak benim için büyük bir haz haline geldi. Sahneyi özlemek hissiyatından uzağım bu arada. Tuhaf şeyler söylüyor gibi görünüyorum, sanki çelişik gibi, ama ben kendimi Oyuncu gibi de hissetmem. Bir yığın malzemeyi taşımak zorundasınız ruhen.
Kendinizi ne gibi hissediyorsunuz?
Ben kendimi bir evin mutfağı gibi hissediyorum. Son zamanlarda çok alışveriş yapıyorum. Kargo gelirken sevgilim geliyor zannediyorum. Uzun zaman tekne ve otellerde yaşadım. Geçen yıl bir ev kiraladım. Beş aile geçinir mutfaktan. Alıyorum, sonra karşılarına geçip “Ne yapacağım bütün bunlarla” diyorum. Ev özlemişim demek. Ben de özlediğim eve benzedim. Kendimle ne yapacağımı bilemiyorum. Bu arada evde sıkça Yemek yapılıyor. Her şeyi değerlendiriyoruz. İsraf yok. Merak etmeyin.
O halde oyunculuğu seçmeseydiniz ne yapıyor olurdunuz?
Kendimdeki malzemelerle yemek yapmak isterdim. Dün bir pilav yaptım. Uzun yıllardır böyle lezzetli bir şey yemedim. İranlı bir dostum pirinç getirmişti ve hakiki safran. İçine minik ekşi İran üzümü... Domates, patlıcan, biber püresiyle beraber... Sos eser miktarda. Sade yağda. Yanında bir ada dilbalığı filetoya, fesleğen, sarımsak ve beyaz şarap, bir tatlı kaşığı krema soslu.
Canım çekti...
Mutfakta kıyamet koptu. Lezzetçi birkaç arkadaşım vardı. Biri dizinin üstüne çöktü, “Bu ne be abi” diye önümde eğildi. Gönlüm 5.000 alkıştan daha çok okşandı.