Geçen zamanda birçok şey gibi izleyici zevkleri de değişti. Peki, sizin kurduğunuz dünyada neler değişti?
Kaygılara takılmadan, eskiden ne yapıyorsak elimizden geldiğince aynısını yaptık. Aynı kostümler, aynı karakterler… Biz oraya uzak kalmışız ama orası hâlâ yaşıyormuş gibi bir hisle devam edecek.
Hayatında bu işin dışında neler var, neler yapıyorsun?
Açık havalarda ‘Semaver Kumpanya’yla ‘Cimri’ oynuyorum. Aynı zamanda Taner Ölmez’le birlikte sekiz kişilik ‘Barabar’ isminde bir grubumuz var, konserlerimiz devam ediyor.
Filmografin bir sürü işle dolu. Sen de ‘Oynamazsam ölürüm’ diyenlerden misin?
Eskiden öyle diyenlerdendim. Ama pandemiyle birlikte elimden bu alınınca, oynamayınca da olabildiğini gördüm. Eskiden gerçekten haftanın altı günü, yılda ortalama 130 oyunum oluyordu. Şimdi o kadar değil ama yine de oynamadan duramam. Çünkü mesleğim bu ve başka bildiğim bir şey yok. Oynamazsam mutsuz olurum.
Nuri Bilge Ceylan, Yavuz Turgul, Reha Erdem gibi Türkiye’nin önemli yönetmenleriyle çalıştın. Bunu başarmanın sırrı neydi?
Ben hep tiyatroda sahnedeydim. Hele 20’li yaşlarda menajerim de, ajansım da yoktu. Sürekli izlenebiliyor ve ‘o alanın içinde’ olmanız önemli sanıyorum. Birinin aklında yokken bile bir gün oyun izlemeye geldiğinde, ‘Aa, bu çocuk neden olmasın’ dedirtmiş olabilir. Sonra da amacım o insanlarla birlikte bir şeyler yapıp öğrenmekti.
Bundan sonra az gişe yapan sanat filmlerinde mi yoksa çok kazandıran gişe filmlerinde mi rol almak istersin?
Laf söyleyen, söz söyleyen her senaryoda olmak isterim.
Genelde kolların bağlı poz verip durduğuna dair yorumlar okudum. Bazıları senin içekapanık olduğunu düşünüyor. Bu kadar deneyimden sonra hâlâ geriliyor musun?
Serkan olarak kamera önünde olmayı çok beceremiyor, sevmiyorum galiba. Benim işim oyunculuk. Bir karakteri oynamaya çalışırken kendinle ilgili kısmı geçiyorsun. Ama mesela bir süredir konser veriyorum, orada evet Serkan’ım ve bir film içinde canlandırdığım karakter kadar rahat olamıyorum.