"Kadın olsam, metres olurdum"

Ev hanımları için açtığı moda okullarıyla gündeme gelen Cemil İpekçi Vatan Gazetesi yazarı Ayşe Aydın'la yaptığı röportajda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

"Kadın olsam, metres olurdum"

-Okulu kurmanızdaki amaç ne?

Bodrum’daki kadınlara istihdam sağlamak... Mardin’de dört yıl önce okulu açmıştım biliyorsunuz. Buna benzer kuruluşlar var Türkiye’de... Büyük de paralar harcanıyor... Ama bu paraların kadınlara hiçbir yararı yok. Öğretmenler kadrolanıyor, onlar bir maaş alıyor, kadınlara bir şeyler öğretiyorlar o kadar... Bana göre eğitim istihdama dönmedikten sonra bir işe yaramaz.

- Niye erkekleri değil de, kadınları seçtiniz?

Atatürk gözünü kapattığından itibaren, Türkiye’de kadınlar değersizleştirilmiş. Aynı şey Hazreti Muhammed döneminde de olmuş. Peygamberimiz de kadına çok değer verirmiş. Ama ölümünün ardından sanki Kuran-ı Kerim başka Kuran-ı Kerim’miş gibi, kadınlar eve tıkılmış. Annem Notre Dame De Sion mezunu olmasına rağmen, ne babam, ne büyük babam çalışmasına izin vermiş. Kadın evde yemek yapsın, ütü yapsın, çocuk baksın... Halbuki bu topraklarda ana tanrıçalar bile kadın. Osmanlı’da valide sultanların önemini biliyoruz.

Gay olmamın nedeni bu

- Kadınlar daha pratik ve yaratıcı değil mi?

Tabii. Doğurgan oldukları için hem duygusallar, hem de erkeklere göre çok daha hızlı düşünebiliyorlar. Ben hayranım kadınlara... Belki de gay olmamın nedeni bu. Tekrar dünyaya gelsem Rabbimden kadın olarak gelmeyi isterdim.

Metres olunca erkeklerle aşk yaşıyorsun, karısı olunca donunu yıkıyorsun

- Şimdi röportajın başında balıklama soracağım bu lafınızın üstüne... Kadın olabilirdiniz, niye olmadınız?

İnancıma karşı. Allah isteseydi, beni kadın yaratırdı. Ameliyat olanlara sözüm yok. Bu benim şahsi fikrim. Böyle doğmak ve böyle yaşamak benim kaderim. Eğer kadın olarak dünyaya gelseydim de, kimsenin karısı olmazdım, metresi olurdum. Erkekler sahip olduktan sonra, kadına hiçbir değer vermiyor. Kadınlar anaları oluyor. Ama metres olunca hem iki gün çok değerli oluyorsun, hem aşk yaşıyorsun, hem de donunu çorabını yıkamıyorsun.

- Peki ne yapacaklar kadınlar bu atölyede?

Dikiş öğrenecekler, imal edecekler, benim etiketimle satış yapacaklar. Gelirin yüzde 10-15’i okula kalıyor, geri kalan onların ceplerine... Haftada iki gün de paralı kurslarımız olacak. Dikiş, zerafet, dekorasyon, sofra tasarımı... Bodrum’da imkanı ve vakti olan insanlar var. O paralar da okula kalacak, benim cebime değil.

- Bu imkandan faydalanabilmenin koşulları ne peki?

Kadının veya kocasının emekli maaşı olmaması gerekiyor. 30-55 yaş arası imkanı olmayan 60 talebe seçtik.

- Ne kadar kazanıyorlar peki ayda?

Mardin’de ayda 300-500 TL para giriyor ceplerine... Ekonomik özgürlüklerine kavuştukları için evde daha çok sesleri çıkıyor. Parayla birlikte kimlik kazanıyorlar. Şimdi bir okul da Kırıkkale’de açıyorum. O da tamamen gelinlik üzerine olacak.

- Yorulmuyor musunuz?

63 yaşındayım. Maddi manevi yoruluyorum. En çok da bürokrasiden... Halk Eğitim Merkezleri filan rahatsız oluyor, benim kadınlarım para kazanıyor diye... Pes etsem, özellikle Mardin’deki okulun kapısına kilit vursam sevinecek o kadar çok kişi var ki. Ben iyi bir savaşçıyım. Yorulsam da devam edeceğim. Ayrıca, Güzel Sanatlar’ı bitirdiğim gün “Bu ülkede, kadınlar için bir şeyler yapacağım” demiştim.

- Mardin’de Kasımiye Medresesi’nde yapacağınız defileden önce de büyük protestolar almanıza rağmen pes etmemiştiniz.

Çok önemli resmi makamlar dahi o defileye engel olmaya çalışırken, Tayyip Bey sonuna kadar destek oldu. O olmasaydı, defile olmazdı. TİM’ler ve korumalar yolladı o gece için... Medrese geceleri uyuşturucu satılan karanlık bir yerdi, şimdi müze oldu sayemizde...

 

- Tehditlerden korktunuz mu?

Ben 68 kuşağının solcusuyum, hippisiyim, Che Guevara’sıyım, Fidel Castro’suyum. Bu kuşak korku bilmez. Korksaydım, cinsel tercihimi açıklamazdım, böyle bir ülkede...

Hayatıma bir kadın da girebilir bundan sonra

- Hayatınızda biri var mı şu sıralar?

Yok. Biri 17 yıl, biri 11 yıl süren iki ilişkim oldu. Artık 40 yaşında değilim. Çok daha seçiciyim. Aşk da çok önemli değil. Kalbimi tak tak çarptıracak birini aramıyorum. Yaşı yaşıma uygun biri olsun yeter... Biraz da sanatçı olmasını istiyorum galiba. Kıskançlıktan kavga etmeyelim de, bir sanat eseri üzerine tartışalım istiyorum.

- Peki bu kişi kadın olabilir mi?

Belki bir kadın da olabilir. Çünkü cinsellik aradığım bir dönemimde değilim. Ne bedenim, ne ruhum artık çok cinsellik istemiyor. Hiç ummadığım anda karşıma bir kadın çıkmıştı ve 10 sene sürmüştü. Erkek de olursa, mutlaka yabancı olacaktır diye düşünüyorum. Hiç olmazsa tercihini rahat yaşayan biri olur.

- Peki bir sevgiliye ihtiyaç duymuyor musunuz?

Hayır. Diş fırçamın yanına bir diş fırçası daha istemiyorum. Bütün yatağın bana ait olmasından, döne döne uyumaktan büyük keyif alıyorum. Yatmadan önce canım istediği kadar kitap okuyorum. Yaşlandıkça insan egoistleşiyor. Halbuki çok aşk insanıydım ben. Bir de bana yanaşanlar artık, benim için yanaşmıyor.

- O ne demek?

Yani beni bir basamak olarak görüyor, şöhret olmak istiyor, ya da beni trilyarder filan zannediyor. Hiç gay ilişki yaşamayıp, denemek isteyenler de çıkıyor. Artık yaşıma uygun çok güzel laflarım var. “Hadi evladım, hadi paşam...” diyor, başımdan salıyorum. 63 yılında ilk kez Bodrum’a geldiğimde 15 yaşındaydım. Yavaş yavaş buraya yerleşiyorum. Hayatımı burada, son nefesime kadar dikiş dikerek bitirmek istiyorum. Rabbim inşallah bana halam gibi, teyzem gibi uzun ömür ihsan eyler. Hepsi 90’larında öldü.

Geniş bir aileyiz!

- Bekir benim artık özel arkadaşım değil. O evli ve çok mutlu... Fakat birbirimiz için çok değerliyiz. Türkiye’de insanlar ayrıldıkları zaman birbiriyle düşman oluyor. Niye öyle olsun ki... Karısıyla artık aramız çok iyi. Çocuğunu çok seviyorum, canımın canı... Bekir benim hayatıma renk veren, kan veren çok sevdiğim birisi... Bir insanı sevgili olarak seversiniz, aşık olarak seversiniz... Bir de onların üstünde bir sevgi var. Artık senin olmasa da sevmek... Elbette bir aileyiz. Bekir’in oğlu bana “dede” diyor, karısının kayınbiraderi gibiyim, Bekir’in yarı babası gibiyim. Benim geniş ailem bu... Millet kendi gizli kapaklı yaşadıkları geniş ailelerine baksın. Herkes önce kendi kapısının önünü süpürsün.

 

- Yeni Türk zenginleri, Paris, Londra modasını takip ediyor, İtalyan ayakkabı giyiyor.

- Yabancı marka giymekle kimlik kazandıklarını sanıyorlar ama giysiyle kimlik kazanılmaz. Bir Louis Vuitton çantanın derisinin 1800’lerin sonunda tren koltuklarında, bir Rolex saatin savaş meydanlarında kullanıldığını bilmiyorsan bunlar sizde sırıtır.

- Artık çok az dikiyorum. Bu maddi durumumu zorluyor ama karakter olarak bu yeni sınıfla örtüşmek istemiyorum. Kumaşın cinsini bilmeyen kadına elbise dikmek istemiyorum. Şifon diyorsun, suratına bakıyor.

- Eski müşterilerim tarzımı beğendikleri için bana gelirdi. Doğrudan doğruya bana bırakırlardı işi. Elbiseyi teslim ettikten sonra çiçek yollarlardı. Her şey o şıklıktaydı. O eski müşterilerimin bazılarına hâlâ dikiyorum.

- Son 10 senede oluşan yeni müşteri kitlesi hem bilgisiz, hem küstah. Öyle pazarlık yapıyor ki, artık ben utanıyorum. El emeğinden anlamıyor, işporta malla senin fiyatını kıyaslıyor.

- Bu sınıfın bütün derdi Filipinli hizmetçileri veya o haftaki davete ne giyeceği... Öyle sıkılıyorum ki bu konuşmalardan...

- Sabahın köründe pırlantalarını takıp Akuparya maskaraları gibi boyanıp geliyorlar. Kadın güzel bir varlıktır. Bir de çirkinleştiriyorlar kendilerini. Bir dergiden sayfa koparıyorlar “Bu elbiseyi istiyorum” diyorlar. “Sen de o elbiseyi giyecek popo var mı? Hiç mi aynaya bakmıyorsun” diyorum sonunda... Onlar da beni sevmiyor.

Yorumlar