Cüneyt Bey, adınızı Google’a yazınca sık sık “Türk milliyetçi kimliğiyle bilinen Cüneyt Arkın” ifadesine rastladım. Bu ifade sizi ne kadar anlatıyor?
C.A.: Tabii ki milliyetçiyim. Nasıl olmam! Benim babam Kurtuluş Savaşı gazisi. Öyle bir babanın oğluyum ben. İstiklal Savaşı gibi bir savaşımız, olmuş. Kahramanlarımız var. Atatürk var ya Atatürk! Onun üzerine insan yok. Dehasının üzerine deha yok. Genel kültürü, siyasi ve askeri dehası… Ecdadımızı bilmeliyiz, tanımalıyız. Sahip çıkmalıyız. Kaç yıllık bir tarihi birikimi var benim ecdadımın. Dünyada Türk milleti kadar tarihi birikimi olan başka bir millet yok. Bunları bilir, özümserseniz, milliyetçi olmanız zaten kaçınılmazdır.
Bugünün Türkiye’sini nasıl buluyorsunuz?
C.A.: Umutsuz hiçbir şey olmaz. Atatürk ne demiş “Ey halkım, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz. En doğru ve gerçek yol medeniyettir.” Ben gençlerle sohbette hep tarihi anlatırım. Türk gençliğinde tarih bilinci yok maalesef. Bu beni üzüyor.
M.A.: Ben de hep tarihe bakıp örnek almak istiyorum ama içinde bulunduğumuz durumu da incelemek, biraz gerçekçi de olmak lazım. Biz okumuyoruz maalesef. Tarihi bile televizyondan öğrenmeye çalışıyoruz. Eğitim sistemimizde büyük yanlışlıklar var. Benim gibi çok insan, çok genç var yurt dışında çalışan. Biz neden yurt dışındayız mesela? Bunları düşünmek lazım.
Zaman zaman siyasi fikrini beyan eden sanatçılar eleştiriliyor. Mesela barış sürecindeki akil insanlar… Size teklif edilmemiş miydi?
C.A.: Valla insan önce kendi söküklerini dikmeyi öğrenmeli, sonra Türk halkına akıl vermeli ki yine de yanlış. Bana teklif geldi. “Türk halkına akıl vermek benim haddime değildir” dedim. Gereksiz bir şeydi, ne demek akil insan? Ben halkımı iyi tanıyorum. Yol göstermeni ister, öğüt vermeni değil. Yap demekle olmaz. Senin önce onu yapıyor olman gerek.
“Şimdiki aklım olsa daha az çalışır daha çok gençliğimi yaşardım. Gençlik çağlarında oburca yaşayacaksın. Dörtnala gider gibi aşklara sevdalara gideceksin.” demişsiniz. Siz gençliğinizde büyük sevdalar yaşayamadınız mı?
C.A.: En büyük sevdam bebek işte karşımda, biricik eşim Betül. (Gülüyor) Çok çalıştım. Çocukluğumu daha doya doya yaşamak isterdim o ayrı. Aşka gelirsek; ben tabiata aşığım. Güzel bir atım vardı, adı Sevda’ydı mesela. Şu kedi var ya şu kedi, şu kediye aşığım. Gençlikte bir şeyler yaşanmıştır, onlar orada kalmıştır.
Sinemada bugüne kadar sayısız kadın oyuncuyla başrol oynadınız. En hayran olduğunuz oyuncu partneriniz kimdi?
C.A.: Hepsinin yeri ayrıydı ama Fatma Girik çok yiğitti, çok başkaydı. ‘Büyük Yemin’ filminde neredeyse kader ortağı olduk diyebilirim. Adana’da otel yok, aynı odada kaldık, çamaşırımızı yıkardı, yemeğimizi yapar verirdi. Türkan Şoray daha bir prensesti, mesafeliydi, Filiz tam bir hanımefendi. Hülya Koçyiğit de iyi arkadaştır her zaman.
Murat Bey, Ali Sunal çocukluğunda babanıza çok hayranmış. Annesine “Keşke babam Cüneyt arkın olsaydı, neden onunla evlenmedin?” dermiş…
M.A.: Bunu bilmiyordum, daha önce denk gelmedim, tüylerim diken diken oldu şu an çünkü ne tesadüf ki hem çocukluğumda hem hala bugün evde en çok Kemal Sunal izleriz. Onun taklitlerini yapardık. Okulda, sınıfta, hep onun repliklerini kullanırdık. Bugün bile evde sık sık birbirimizle onun o yarattığı karakterler gibi konuşuruz.
Bugüne kadar babanızdan öğrendiğiniz en önemli bilgi ne?
M.A.: Babam hep “Oğlum mutlaka elle tutulur bir mesleğin olsun. Sonra sadece keyif almak için yapacağın işleri zaten yaparsın” derdi, bu sözün değerini bugünlerde daha iyi anladım. Bir de şunu derdi hep. “Bela sana gelirse kaç, bu seni korkak yapmaz. Hala geliyorsa bir adım daha çekil. Ama adım atacak yerin kalmadı mı? O zaman sen o beladan daha büyük bela ol!” Bunun da faydasını her zaman görmüşümdür.