Şimdi ‘Börü 2039’da Kemal Boratav rolüyle ekrandasınız. Börü’deki hikayenin 20 yıl sonrasını izliyoruz…
M.A.: Bıraktığımız yerden devam ediyor evet. 23-25 yıl geçmiş üzerinden. Amaç; ilk altı bölümü ve sinema filmini izlemeyenlerin de bunu tek başına izleyebilmesi ama daha öncesini izlemelerinin faydası var çünkü diyaloglarda eskiye atıflar var.
Dağ 2’deki rolünüz de ciddi bir performans gerektiriyordu. “Aksiyon üzerime yapışır mı?” endişesi duyuyor musunuz zaman zaman?
M.A.: Ondan bir çekincem yok. Aksiyonu seviyorum. Genetik olabilir. (Gülüyor) Ama ben şöyle düşünüyorum; büyük zevkle bir anti kahraman canlandırmayı da çok isterim.
Günümüzde oyunculuğun sınırları hala tartışma konusu olabiliyor. Hiç asla oynamam dediğiniz bir rol var mı?
C.A.: Genelde “Hayır” demez oyuncu. Bir teklif gelince zaten başlar hayal kurmaya, o kişiyi düşünmeye. Ama mesela Recep İvedik rolünü dünyayı versen oynamazdım. Ya da bir eşcinseli, bir kadını oynamam. Yaptığın işin sana yakışması lazım. Biz Anadolu çocuğuyuz.
M.A.: Bunu iki yolu var; bir yapım bu insan bu rolü iyi oynar deyip teklif edecek ya da senin projeden haberin olacak ve kendini öne çıkaracaksın. Ben, o projenin ve karakterin vermek istediği mesaj üzerinden bakıyorum. Mesela ben ‘Kulüp 2’de Salih Bademci’ye bayıldım. Muhteşem oynamış.
C.A.: Bak onu ben de beğendim. Güzel oynamış. Duygusunu vermiş. Düşünüyorum; ben Erol Taş’la komedi bile oynadım. Romantik filmlerde oynadım, aksiyon oynadım. Daha ne olsun. Kendi adıma geride “Ah” diyeceğim bir şey kalmamış.
Yaşam felsefenizi nasıl anlatırsınız?
C.A.: Ben köy çocuğuyum. Tabiatı çok seviyorum. Şu
ağaç var ya, bana bir şeyler söylüyor. Dalına bir kuş gelip konsa, onu
saatlerce izliyorum, dinliyorum. Bir şey anlatıyor o bana. Kedileri
doyurmayı seviyorum. Çocukluğumda zaten doğayla iç içeydim.
Eskişehir’de, köyde büyüdüm. Topraktan evlerimiz vardı. Babamın en büyük
yardımcısıydım. O koyunlar, onların o munis bakışları… Benim hayat
felsefemin özü sevgi.
M.A.: Bunu da bize çok güzel aşıladı. Mesela bize sorardı, “Bu bahçede kaç meyve ağacı var?” diye, etrafımızın farkında olalım diye. Hala bir yere girince bakarım, ağaçları sayarım. Babam birden sorarsa doğru cevap verebileyim diye. “İnsan görmeli, fark etmeli ve idrak etmeli. Sonra üzerine düşünmeli. Hiçbir şeye bakıp da geçmeyin” derdi.
Cüneyt Bey, adınızı Google’a yazınca sık sık “Türk milliyetçi kimliğiyle bilinen Cüneyt Arkın” ifadesine rastladım. Bu ifade sizi ne kadar anlatıyor?
C.A.: Tabii ki milliyetçiyim. Nasıl olmam! Benim babam Kurtuluş Savaşı gazisi. Öyle bir babanın oğluyum ben. İstiklal Savaşı gibi bir savaşımız, olmuş. Kahramanlarımız var. Atatürk var ya Atatürk! Onun üzerine insan yok. Dehasının üzerine deha yok. Genel kültürü, siyasi ve askeri dehası… Ecdadımızı bilmeliyiz, tanımalıyız. Sahip çıkmalıyız. Kaç yıllık bir tarihi birikimi var benim ecdadımın. Dünyada Türk milleti kadar tarihi birikimi olan başka bir millet yok. Bunları bilir, özümserseniz, milliyetçi olmanız zaten kaçınılmazdır.
Bugünün Türkiye’sini nasıl buluyorsunuz?
C.A.: Umutsuz hiçbir şey olmaz. Atatürk ne demiş “Ey halkım, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz. En doğru ve gerçek yol medeniyettir.” Ben gençlerle sohbette hep tarihi anlatırım. Türk gençliğinde tarih bilinci yok maalesef. Bu beni üzüyor.
M.A.: Ben de hep tarihe bakıp örnek almak istiyorum ama içinde bulunduğumuz durumu da incelemek, biraz gerçekçi de olmak lazım. Biz okumuyoruz maalesef. Tarihi bile televizyondan öğrenmeye çalışıyoruz. Eğitim sistemimizde büyük yanlışlıklar var. Benim gibi çok insan, çok genç var yurt dışında çalışan. Biz neden yurt dışındayız mesela? Bunları düşünmek lazım.