2012’de ‘Pis Yedili’yle başladınız oyunculuğa. Başta Cüneyt Arkın adı üzerinizde baskı yarattığı için mi geç başladınız?  

M.A.: Onun hiç baskısını hissetmedim ama hiçbir zaman böyle bir motivasyonum olmadı. Babam mesleki anlamda idolüm değildi. O benim kahramanımdı. İkisi farklı şeyler. Zaten oyunculuk okumadım. Ama dizi teklifleri hep geliyordu, istemiyordum. Sonra bir gün  bilgisayar programcılığında tekrara düştüğümü hissettim. Yaptığım işten zevk almam lazım, şu an almıyorum, bana başka uğraş lazım kafasıyla başladım oyunculuğa.


13 4


Şimdi ‘Börü 2039’da Kemal Boratav rolüyle ekrandasınız. Börü’deki hikayenin 20 yıl sonrasını izliyoruz…  

M.A.: Bıraktığımız yerden devam ediyor evet. 23-25 yıl geçmiş üzerinden. Amaç; ilk altı bölümü ve sinema filmini izlemeyenlerin de bunu tek başına izleyebilmesi ama daha öncesini izlemelerinin faydası var çünkü diyaloglarda eskiye atıflar var.

Dağ 2’deki rolünüz de ciddi bir performans gerektiriyordu. “Aksiyon üzerime yapışır mı?” endişesi duyuyor musunuz zaman zaman?

M.A.: Ondan bir çekincem yok. Aksiyonu seviyorum. Genetik olabilir. (Gülüyor) Ama ben şöyle düşünüyorum; büyük zevkle bir anti kahraman canlandırmayı da çok isterim.


13 5



Günümüzde oyunculuğun sınırları hala tartışma konusu olabiliyor. Hiç asla oynamam dediğiniz bir rol var mı?

C.A.: Genelde “Hayır” demez oyuncu. Bir teklif gelince zaten başlar hayal kurmaya, o kişiyi düşünmeye. Ama mesela Recep İvedik rolünü dünyayı versen oynamazdım. Ya da bir eşcinseli, bir kadını oynamam. Yaptığın işin sana yakışması lazım. Biz Anadolu çocuğuyuz.



M.A.: Bunu iki yolu var; bir yapım bu insan bu rolü iyi oynar deyip teklif edecek ya da senin projeden haberin olacak ve kendini öne çıkaracaksın. Ben, o projenin ve karakterin vermek istediği mesaj üzerinden bakıyorum. Mesela ben ‘Kulüp 2’de Salih Bademci’ye bayıldım. Muhteşem oynamış.

C.A.: Bak onu ben de beğendim. Güzel oynamış. Duygusunu vermiş. Düşünüyorum; ben Erol Taş’la komedi bile oynadım.  Romantik filmlerde oynadım, aksiyon oynadım. Daha ne olsun. Kendi adıma geride “Ah” diyeceğim bir şey kalmamış.

13 6


Yaşam felsefenizi nasıl anlatırsınız?


C.A.: Ben köy çocuğuyum. Tabiatı çok seviyorum. Şu ağaç var ya, bana bir şeyler söylüyor. Dalına bir kuş gelip konsa, onu saatlerce izliyorum, dinliyorum. Bir şey anlatıyor o bana. Kedileri doyurmayı seviyorum. Çocukluğumda zaten doğayla iç içeydim. Eskişehir’de, köyde büyüdüm. Topraktan evlerimiz vardı. Babamın en büyük yardımcısıydım. O koyunlar, onların o munis bakışları… Benim hayat felsefemin özü sevgi.

M.A.: Bunu da bize çok güzel aşıladı. Mesela bize sorardı, “Bu bahçede kaç meyve ağacı var?” diye, etrafımızın farkında olalım diye. Hala bir yere girince bakarım, ağaçları sayarım. Babam birden sorarsa doğru cevap verebileyim diye. “İnsan görmeli, fark etmeli ve idrak etmeli. Sonra üzerine düşünmeli. Hiçbir şeye bakıp da geçmeyin” derdi.


13 7