Karakter olarak da benziyor musunuz?
M.A.: Bence benziyoruz. İnatçılığımız, hırsımız… Yaptığımız işin en iyisini yapmaya çalışma derdimiz… Bu yanlarımızın çok benzediğini düşünüyorum.
Her fırsatta çocuklarınızla gurur duyduğunuzu söylüyorsunuz. “Çünkü beni temsil ediyorlar” diyorsunuz. Size çok ters gelen bir yaşam sürselerdi, ilişkiniz değişir miydi?
C.A.: Allah göstermesin. Herhalde değişirdi. Bak yavrum, bir çocuk doğduğu zaman saf, tertemiz. Ailede başlar etki, ne gördüyse o şekli almaya başlar. İyi eğitim verildiyse o çocuk kolay kolay sapmaz. Zaten bu alkol ve uyuşturucu konusunda da insanlara tavsiyede bulunurken hep bunun üzerinde dururum. Aile çocuğun güvenini kazanacak ki o çocuk her derdini ailesine anlatacak.
Ama ömür boyu sizin doğrularınızla yaşamak büyük bir yük değil mi onlara? Siz ne düşünüyorsunuz Murat Bey?
M.A.: Biz aile içinde hiçbir zaman baskı görmedik. Babam da annem de hiçbir zaman “Şunu yapma, sakın şöyle yapma” demedi. Bize aşılanan şey sorumluluk duygusuydu. Biz de o sorumlulukla yaşamayı öğrendiğimiz için hiçbir zaman zorluk çekmedik. Babam bana hep “Arkadaşlarını iyi seç” derdi. Ben de en iyi arkadaş olarak babamı seçtim. En iyi arkadaşım babam.
2012’de ‘Pis Yedili’yle başladınız oyunculuğa. Başta Cüneyt Arkın adı üzerinizde baskı yarattığı için mi geç başladınız?
M.A.: Onun hiç baskısını hissetmedim ama hiçbir zaman böyle bir motivasyonum olmadı. Babam mesleki anlamda idolüm değildi. O benim kahramanımdı. İkisi farklı şeyler. Zaten oyunculuk okumadım. Ama dizi teklifleri hep geliyordu, istemiyordum. Sonra bir gün bilgisayar programcılığında tekrara düştüğümü hissettim. Yaptığım işten zevk almam lazım, şu an almıyorum, bana başka uğraş lazım kafasıyla başladım oyunculuğa.
Şimdi ‘Börü 2039’da Kemal Boratav rolüyle ekrandasınız. Börü’deki hikayenin 20 yıl sonrasını izliyoruz…
M.A.: Bıraktığımız yerden devam ediyor evet. 23-25 yıl geçmiş üzerinden. Amaç; ilk altı bölümü ve sinema filmini izlemeyenlerin de bunu tek başına izleyebilmesi ama daha öncesini izlemelerinin faydası var çünkü diyaloglarda eskiye atıflar var.
Dağ 2’deki rolünüz de ciddi bir performans gerektiriyordu. “Aksiyon üzerime yapışır mı?” endişesi duyuyor musunuz zaman zaman?
M.A.: Ondan bir çekincem yok. Aksiyonu seviyorum. Genetik olabilir. (Gülüyor) Ama ben şöyle düşünüyorum; büyük zevkle bir anti kahraman canlandırmayı da çok isterim.
Günümüzde oyunculuğun sınırları hala tartışma konusu olabiliyor. Hiç asla oynamam dediğiniz bir rol var mı?
C.A.: Genelde “Hayır” demez oyuncu. Bir teklif gelince zaten başlar hayal kurmaya, o kişiyi düşünmeye. Ama mesela Recep İvedik rolünü dünyayı versen oynamazdım. Ya da bir eşcinseli, bir kadını oynamam. Yaptığın işin sana yakışması lazım. Biz Anadolu çocuğuyuz.
M.A.: Bunu iki yolu var; bir yapım bu insan bu rolü iyi oynar deyip teklif edecek ya da senin projeden haberin olacak ve kendini öne çıkaracaksın. Ben, o projenin ve karakterin vermek istediği mesaj üzerinden bakıyorum. Mesela ben ‘Kulüp 2’de Salih Bademci’ye bayıldım. Muhteşem oynamış.
C.A.: Bak onu ben de beğendim. Güzel oynamış. Duygusunu vermiş. Düşünüyorum; ben Erol Taş’la komedi bile oynadım. Romantik filmlerde oynadım, aksiyon oynadım. Daha ne olsun. Kendi adıma geride “Ah” diyeceğim bir şey kalmamış.