İnsan babaya benzer ama bu kadar mı benzer? Bu benzerlik hoşunuza gidiyor mu?
C.A.: Benim hoşuma gidiyor şahsen. Ama Murat’ın oyunculuğu beni geçti. Oyunculukta ‘olmak’ diye bir yer vardır. Biri ya güler ya da ağlar diyelim; bir yerde keser onu, kestiği an seyirci tamamlar. Oyuna seyirciyi katmaktır bu. Murat onu iyi beceriyor.
M.A.: Onu ben de seviyorum. Seyirciye alan tanımak… Her zaman bağırmak değil olay. Mesela bir bakışı çok uzatırsan seyirci sıkılabilir. Onu tadında bırakmak ve seyirci izlerken hala o bakışta kalması… Benzerliğe gelirsek; babama benzemek benim de çok hoşuma gidiyor ama oyunculuk açısından bazen dezavantaj oluyor tabii. Mesela ‘Dağ 2’de Alper Çağlar, “Ya senin şu Cüneyt Arkın saçlarını ne yapacağız?” diyerek yerden toz, toprak alıp başıma sürmüştü. Beni o görüntüden çıkarmak için.
Karakter olarak da benziyor musunuz?
M.A.: Bence benziyoruz. İnatçılığımız, hırsımız… Yaptığımız işin en iyisini yapmaya çalışma derdimiz… Bu yanlarımızın çok benzediğini düşünüyorum.
Her fırsatta çocuklarınızla gurur duyduğunuzu söylüyorsunuz. “Çünkü beni temsil ediyorlar” diyorsunuz. Size çok ters gelen bir yaşam sürselerdi, ilişkiniz değişir miydi?
C.A.: Allah göstermesin. Herhalde değişirdi. Bak yavrum, bir çocuk doğduğu zaman saf, tertemiz. Ailede başlar etki, ne gördüyse o şekli almaya başlar. İyi eğitim verildiyse o çocuk kolay kolay sapmaz. Zaten bu alkol ve uyuşturucu konusunda da insanlara tavsiyede bulunurken hep bunun üzerinde dururum. Aile çocuğun güvenini kazanacak ki o çocuk her derdini ailesine anlatacak.
Ama ömür boyu sizin doğrularınızla yaşamak büyük bir yük değil mi onlara? Siz ne düşünüyorsunuz Murat Bey?
M.A.: Biz aile içinde hiçbir zaman baskı görmedik. Babam da annem de hiçbir zaman “Şunu yapma, sakın şöyle yapma” demedi. Bize aşılanan şey sorumluluk duygusuydu. Biz de o sorumlulukla yaşamayı öğrendiğimiz için hiçbir zaman zorluk çekmedik. Babam bana hep “Arkadaşlarını iyi seç” derdi. Ben de en iyi arkadaş olarak babamı seçtim. En iyi arkadaşım babam.
2012’de ‘Pis Yedili’yle başladınız oyunculuğa. Başta Cüneyt Arkın adı üzerinizde baskı yarattığı için mi geç başladınız?
M.A.: Onun hiç baskısını hissetmedim ama hiçbir zaman böyle bir motivasyonum olmadı. Babam mesleki anlamda idolüm değildi. O benim kahramanımdı. İkisi farklı şeyler. Zaten oyunculuk okumadım. Ama dizi teklifleri hep geliyordu, istemiyordum. Sonra bir gün bilgisayar programcılığında tekrara düştüğümü hissettim. Yaptığım işten zevk almam lazım, şu an almıyorum, bana başka uğraş lazım kafasıyla başladım oyunculuğa.
Şimdi ‘Börü 2039’da Kemal Boratav rolüyle ekrandasınız. Börü’deki hikayenin 20 yıl sonrasını izliyoruz…
M.A.: Bıraktığımız yerden devam ediyor evet. 23-25 yıl geçmiş üzerinden. Amaç; ilk altı bölümü ve sinema filmini izlemeyenlerin de bunu tek başına izleyebilmesi ama daha öncesini izlemelerinin faydası var çünkü diyaloglarda eskiye atıflar var.
Dağ 2’deki rolünüz de ciddi bir performans gerektiriyordu. “Aksiyon üzerime yapışır mı?” endişesi duyuyor musunuz zaman zaman?
M.A.: Ondan bir çekincem yok. Aksiyonu seviyorum. Genetik olabilir. (Gülüyor) Ama ben şöyle düşünüyorum; büyük zevkle bir anti kahraman canlandırmayı da çok isterim.