Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, diyabetik retinopatide erken teşhis ve tedavinin önemine dikkat çekerek, “Diyabetik retinopatinin erken dönemde tespit edilmesi, gerekli tedavinin erken ve zamanında uygulanmasına olanak sağlıyor. Böylece diyabet hastasında kalıcı görme kaybı önleniyor veya azalıyor. İleri evre retinopatisi olan hastalar bile uygun tedaviyi zamanında alabilirlerse görme yetenekleri yüzde 95 korunabiliyor. Bu nedenle yıllık düzenli göz muayenesi asla ihmal edilmemeli” diyor.
Diyabet tüm dünyada ve ülkemizde sıklığı katlanarak artan bir sağlık sorunu. Öyle ki günümüzde her 11 kişiden 1’nin diyabet hastası olduğu belirtiliyor. 2013 yılında dünyada diyabetli hasta sayısı 382 milyon iken bu sayının 2035 yılında 592 milyona ulaşacağı belirtiliyor ki bu da yüzde 55’lik bir artışı gösteriyor. Tüm dokular ile organları tahrip edebilen ve başta kalp damar hastalıkları olmak üzere pek çok hastalığa yol açabilen diyabet gözleri de tehdit ediyor! Diyabetin gözlerde oluşturduğu hasarlardan en önemlisi olan diyabetik retinopati tedavi edilmezse; ciddi görme kaybına, hatta körlüğe kadar gidebiliyor. Gözlerde önemli bir sorun oluşturuncaya dek belirti vermeyen diyabetik retinopati, diyabet süresi 15 yıla ulaşan diyabetlilerin yüzde 10’unda ciddi görme kaybı, yüzde 2’sinde de körlüğe neden oluyor. Diyabetin iyi kontrol altında olmaması ve tedaviye uyulmaması bu riski çok artırırken, süreyi de öne çekiyor.
En sık görülen körlük nedeni
Diyabetik retinopati; diyabet hastalığına bağlı olarak gelişen ve gözün ‘retina’ denilen sinir hücrelerinden oluşan ağ dokusunda hasarlanma ve görme kaybına neden olan bir göz hastalığı olarak tanımlanıyor. Göz küresinin içine giren ışık milyonlarca sinir hücresinden oluşan retina tarafından algılanıyor; görme siniriyle beyindeki görme merkezine iletiliyor. İyi çalışabilmeleri için tıpkı beyin gibi retina hücrelerinin de iyi beslenmeleri, oksijenlenmeleri, dolayısıyla kan dolaşımı çok önem taşıyor. Zaman içinde retinayı besleyen ince kılcal damarların dolaşımının bozulmasıyla, sinir hücrelerinin de işlevleri azalıyor. Bu tablo görmenin azalması ve körlüğe kadar gidebilen görme kaybıyla sonuçlanıyor. Gelişmiş ülkelerde görme kaybının en sık nedeni olan diyabetik retinopati 20-64 yaş aralığındaki aktif ve üretken yaş grubunda da en sık görülen körlük sebebini oluşturuyor.
Belirti vermeden sinsice ilerliyor
“Diyabetik retinopati sinsi bir hastalıktır” uyarısında bulunan Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, sözlerine şöyle devam ediyor: “Retinopati retinanın net görme merkezi olan sarı noktayı (maküla) etkilemediği sürece merkezin görme yeteneği bozulmuyor ve hasta hiçbir şey fark etmiyor. Retinada kanamalar başlasa da belirti vermiyor, hastanın görmesi azalmıyor. Bu kanamalar sadece damlayla kişinin gözbebeği büyütüldükten sonra, bir göz doktoru tarafından yapılan detaylı muayene sonucu yakalanabiliyor” Prof. Dr. Nur Acar Göçgil diyabetik retinopatinin ancak merkez retinadaki sarı noktayı etkilediğinde görmede azalma, bulanık görme, düz çizgileri eğri ve kırık görme ile renkleri soluk görme sorunlarının geliştiğini söylüyor.
Her yıl retina muayenesi şart!
Diyabetik retinopatiyi önlemenin ve aslında geciktirmenin en önemli yolu; hastanın ilaç tedavisine, diyetine ve egzersizlerine düzenli olarak devam ederek kan şekerinin kontrol altında olmasını sağlaması. İkinci önemli kural ise düzenli göz muayenesini ihmal etmemesi. Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nur Acar Göçgil zamanında yapılan retina taramaları ve doğru tedaviyle yeni retinopati gelişiminin yüzde 90 oranında önlenebildiğini belirterek, “Tip 2 diyabet tanısı konan her hasta mutlaka retina muayenesi olmalı ve bu taramalar en az yılda bir devam etmeli. Çok daha nadir görülen Tip I diyabette retina taramasına 5 yıl sonra başlanması ve en az yılda bir devam etmesi öneriliyor. Retinopatinin derecesine göre retina uzmanı takip süresini kişiye özel belirliyor” diyor.
Bu yöntemlerle ‘görme kaybı’ önlenebiliyor
Diyabetik retinopatinin tedavisinde; argon lazer fotokoagülasyon tedavisi, göz içi ilaç enjeksiyonları ve vitrektomi yöntemlerine başvuruluyor. “Tüm bu tedavi yöntemleriyle hedefimiz retinadaki kanamaların çekilmesi, kanayacak olan yeni gelişmiş damarların kaybolması, özellikle görme için en önemli merkez retinanın (makülanın) sağlıklı kalması. Bu sayede görmenin korunması, kaybın önlenmesidir” diyen Prof. Dr. Nur Acar Göçgil, şöyle devam ediyor: “Tedaviler zamanında ve doğru şekilde uygulandığında, hasta diyabet kontrolünü düzenli yaptırdığında retina stabil hale geliyor. Böylelikle hastanın görme yeteneği korunuyor ve artıyor”
Prof. Dr. Nur Acar Göçgil diyabetik retinopati tedavisinde başvurulan yöntemleri şöyle anlatıyor:
Argon lazer fotokoagülasyon tedavisi: Yeni gelişmiş, anormal ve kanayan damarları veya merkeze yakın sızdıran küçük damar genişlemelerini durdurmak amacıyla uygulanıyor. Lazer ışınını retina üzerine odaklayan bir mercek kullanılıyor; işlem ağrısız oluyor ve tedavi birkaç seansta tamamlanıyor. Göz içi ilaç enjeksiyonu: Özellikle sarı nokta bölgesinde retinanın merkezindeki ödem ve kalınlaşmaları azaltmak, görmeyi artırmak için uygulanıyor. Çok etkili olan bu uygulamanın, ilacın özelliğine göre 1-4 ay arasında tekrarı gerekiyor ve sızıntı bitene kadar devam ediyor. Vitrektomi: Göz küresinin içini dolduran kanamaları, retinayı çekiştiren zarları temizlemek ve retinayı yatıştırmak amacıyla uygulanan bir mikrocerrahi yöntemi. Bu yöntemde işlemler göz küre boşluğunda tıpkı laporoskopik cerrahide olduğu gibi, ancak çok ince (0.4mm) mikrokanüllerle gerçekleştiriliyor.
KAYNAK:PEMBENAR