Merhaba... Bu ay ilim dehlizlerinden süzülüp, bilim merhalesinde soluklanan nadide tecrübelerimden bahsetmek isterdim. Fakat gel gör ki sözlendim. Bu sebeple aklımda yalnızca gelinliğimin danteli, makyajımın rengi ve değişecek soyadımın ahengi dolanıp duruyor. Haliyle derdimin aklıma sirayeti, milletin ahvaline olan hassasiyetimi boğuyor. Zaten seçimler de sürekli yenileniyor. Çanlar kimin çalıyor? Bu kadar şımarıklık yeter. Sadede geleyim. Geliyorum efendim. Sözlendim; ama lütfen panik olma; çünkü ona olan aşkımdan bahsetmeyeceğim.
Yeterince aşk şarkısı yazıldı kanaatindeyim. Çok aşka gelirsem; birini seçer söylerim. Bir duatakılsa dilime en çok ona ederim. Yine de bunu dile getirmekten imtina ederim. Çünkü sevmekbile toplumsal normlar altında un ufak olabilir. Herkesin alıştığı şekilde dile getirilmediğinde edepsiz değerlendirilebilir. Hatta bu ülkede bir halk otobüsünde, halkın orta yerinde bir kadın pata küte dövülebilir. Ancak senin değil, onun eşidir. Belki de haketmiştir. Bu böyle gelmiştir ve böyle de gidecektir. Değiştiremezsin. Ben de değiştiremedim. Aslında kolay kolay kimse değiştiremez. Bu yüzden gündelik dertlerimize gark olup, trafikte Doblo süren bir abiye sinirlenerek hayatımıza devam etmeliyiz. Ben de öyle yaptım. Aslında tam olarak ne yaptım bilemiyorum. Bence zaten gönlümün orta yerinde zümrüt gibi duran o şeyi çıkarıp herkese gösterdim. Böylece artık instagrama sevdiğim beyle fotoğraflar koyabiliyor, kalpli emojiler kullanabiliyorum. Fakat inanır mısın fotoğraflarım eskisi kadar beğeni almıyor. Sanırım dedikodu
değerimi yitirdim.
Bir de kendime eklediğim bu yeni statü ile namusum ve şerefim üzerinde oluşması muhtemel tüm şüpheleri yok ettim. Toplumun ailemi sırtlanmak zorunda bıraktığı “onda da kız evlat var” baskısını biraz olsun hafiflettim. Onların da artık hastalıkta ve sağlıkta yanındaki bey kişisine tahammül etmeye and içmek için her geçen gün daha fazla sinir stres sahibi olan namuslu, şerefli, haysiyetli, örf ve adet hukukuna uygun yaşayan bir evladı var. Pardon... Kızı var. Evlat daha çok çalışan, çabalayan ve eve ekmek getirmekle yükümlü er kişi için kullanılıyordu değil mi? Bunu da kızının düğününden ayrılırken gevrek gevrek “bizim kızı da sattık” diyen er kişilerden öğrendim. Hala var. Evet evet. Senin benim gibi yemek yiyor, su içiyor, haberleri izliyor, sözleniyor, evleniyor ve böyle cümleler kuruyor. Her ilçede hatta mahallede açılan İmam Hatip liselerine, her yıl biraz daha güçlenen feminist harekete, gündüz kuşağında yapılan avukatlı programlara, sivil toplum örgütlerine rağmen büyükşehirde de Ünzileler var. Bunun için kaç koyun ettiğinin hesaplanmasına gerek kalmıyor; fakat aradığınız duyarlılığa şu
anda ulaşılamıyor.
Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz. Lütfen deneyiniz. Ne olur deneyiniz! Çünkü olanca kudretiyle etrafımdan pompalanan “o gün senin en özel en mutlu günün olacak” baskısından başım dönmüş durumda. Haksız değiller; ama yine de en özel gün bence onun karşıma çıktığı gün. Bunu herkese duyurduğum gün değil. Çünkü asıl orada irade kabilinden olmayan bir şey var. Bir tercih yok orada. Tercihler sebebiyle ortaya çıkan bir istatistik değil; bütün istatistiklere rağmen kaçılamayan bir şey var. 2019 İstanbul Belediye seçimleri gibi değil yani. Neden-sonuç yok. Bedel ya da mükafat yok. Oluveren birşey var. Özel şeyler böyle olmaz mı? Haksız mıyım? Haksız da olsam bu kimseyi ilgilendirmiyor. Bu yüzden ağzımızda yetiştirdiğimiz çiçekler de kimsenin umrunda değil. Ama tek taş öyle mi? Ah o tek taş. Onunla herkes ilgili. Meblağlar söz konusu olduğunda herkes herşeyle ilgilenir.
-Kaç karat?
-Ne kadara almış? Bakayım. Zirkon mu bu beyaz altın mı?
-Ne gerek vardı?-Aa var tabi o kadar kolay mı?
-Düğün nerede? Kaça anlaştınız?
-Gelinlik baktın mı? Nereden baktın? Vakko’ya da bak.
-Ne demek ne gerek var? Var tabi.
-Ev var mı? Sizin mi yoksa kira mı?
-Nasıl gidip geleceksin?Araba var mı?
-Koltuğu nereden alacaksınız? Peki ya buzdolabı?
Bu cümlelerin hiçbiri ‘kızı sattık’ diyen amcanın cümlesinden daha masum değil ve hepsi leşkokuyor. Çanlar galiba benim için de çalıyor.Görüldüğü üzere; işbu soruların hepsi kurmayı planladığım yuvamın ederine yönelik. Meblağ
büyüdükçe toplum nezdindeki statüm de büyüyor. Kurumsal hayatımda hiç karşılaşmadığım bir hızla terfii ediyorum toplumda. Artık ciddiye alınmaya değer biriyim. Çünkü evlilik yolundaki ilkadımımı attım ve kendi namıma yaptıracağım tüm masraflar bir madalyon gibi boynuma asılacak. Bu insanların gözü ne zaman doyacak?Yalnızca bu kadar değil!Yalnızca kötü amcalar yok aramızda. Kötü teyzeler de var. Hatta ablalar... Onlardan da ziyadesiyle korkuyorum; çünkü hiç talep etmememe rağmen, bir takım taktiklerden bahsetmeyi maharet zannediyorlar. Bu taktikler istediğini elde etmek üzerine kurulan bazı planlardan
oluşuyor. Kuvvetle muhtemel kendileri uygulamış ve başarıya ulaşmış. Bu yüzden gururlular ve bu muazzam deneyimden ben de istifade edeyim istiyorlar. Onlar; asıl plan kurucudan habersiz geliştirdikleri taktiklerini bir bir sıralarken Hansel ve Gratel geliyor aklıma. Sonra o meşhur çikolata ev… Kekler, kurabiyeler, pastalar ve gluten ağırlıklı diğer besinlerle minikleri kandıran o hain cadı... İşte bu taktikçiler onlara bakarken bir cadı gördüğümü asla bilmeyecek.(Hehehe)Onlar taktiklerini beğendiğimi zannediyor. Çünkü hala sırtlarına havalı bir ceket atınca önemli biri
olabildiklerini sanıyorlar. Ama o müthiş parfümlerini sürünüp, İstanbul’un en nezih semtlerinde çağdaşlık pazarlarken, kızını satan er kişiden bir adım öteye gidemiyorlar. Çünkü leş kokusunu temizlik dışındaki hiçbir rayiha yok edemez. Düzenli olarak tekrarlanan temizlik dışında hiçbir şey... İşte beni de en çok bu riya öldürüyor. Toplumun hastalıkları bir canavar gibi ardım sıra koşturuyor. Kaçıyorum. Ben kaçtıkça canavar daha da agresifleşiyor. Çünkü onlar gibi yapmadığım halde mutlu olursam, canavar yenilmiş olacak. Belki de daha önce yuttuğu pırıl pırıl gençlerin ahı tutacak. Bu yüzden hepsinden nefret ediyorum. Uyanık satıcılardan, hain cadılardan, kızını satan amcalardan, tutarlar nezdinde değerli hisseden kadınlardan ve merhamet simsarlarından… Neyse ki onlar da beni sevmiyor.
"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."