Yeni evime taşınalı neredeyse bir yıl olacak ama hala ev görme ziyaretleri devam ediyor. Ne yalan söyleyeyim ben de seviyorum bu ziyaretleri. İçimdeki geleneksel tavrın ısrarla kendini koruması beni daha mutlu bir insan yapıyor. Doğum günlerini kaçırmamak, bayramlarda ziyarete gitmek, bir küçük altın ile düğünde hazır bulunmak, ramazanda iftar masası hazırlamak, sabah belediye çalışanlarına bir günaydın, esnafa hayırlı işler demek… Böyle uzar gider bu liste…
Arkadaşım eve girer girmez, ‘’Gökhan’cım çok sevdim ben burada tek başıma yaşarım’ dedi.
Hayır, dedim Sema, yaşayamazsın! Çünkü senin evin şu an 150 m2 burası ise onun yarısı kadar hatta belki daha küçük…
Kendisi evleneli iki yıl olmuştu ve evinin büyüklüğü aramızda hep espri konusu olmuştu.
‘Gökhan’ dedi ve devam etti… ‘Biliyor musun ben o eve tek başıma giremiyorum.’ Nasıl yani? dedim.
‘Korkuyorum’… Sesi çok içten ve duyguluydu… ‘Hatta çok korkuyorum. Eğer eşim benden önce eve gelmişse ne mutlu bana, ama eğer işi uzayacaksa ve ben daha erken gideceksem eve mutlaka o gelene kadar dışarılarda kendime iş çıkarıyorum ve o gelmeden eve giremiyorum’. Akşam olmasının ekstra bir etkisi var mı? yoksa günün her saati mi böyle? diye anlamak ve yardımcı olmak için sorularıma devam ettim. ‘Günün her saati böyle… Kapıyı açıp salona girsem de arka odada ya birisi varsa korkusu her zaman diliminde beni sarıyor’. Bir çocukluk travması olabilir mi? Mesela ben, çocukken bir hastanenin giriş katından asansöre bindirildim ve 3.kata basıp dedemin yanına çıkmam istendi. Ama o asansör daha ikinci kata bile varmadan bir duvar oldu ve o asansörün içinde dakikalarca kaldım. Ve şu an hala daha asansöre tek başıma binemiyorum ama aşmak için ciddi girişimlerde bulunuyorum. Dolayısıyla bu tarz korkuların altında bir çocukluk travması olabilir. Kendimden de bir hikaye anlatıp onu rahatlatmaya çalıştıysam da yine de bu korkularının aşılamayacağından çok emindi. Psikolojik destek alıp almadığını sorduğumda da cevabı çok netti! ‘ Geçeceğine inanmıyorum ki’….
Ama bir adım atmazsan bu böyle sürüp gidecek ve işin kötü tarafı bu gün sadece eve girememe korkusundan ibaret olan bu korkun daha da büyüyecek ve farklı şekillerde hayatının birçok noktasında kendini gösterecek.
Peki ne yapmalıyım? diye sordu. Bilirdim, beni dinler ve etkilenirdi. Elbette öncelikle yine bir psikolojik destek almasını söyledim ancak buna hazır olana kadar öncelikle korku ile ilgili bilgilenmesini istedim. Korku nedir? Kaynakları nelerdir? Çözümü için neler yapabilirsin? Bugün bir adım atacak olsan bu ilk adım ne olurdu? Eğer ben sana aynı şekilde bu korkularımdan bahsetseydim sen bana ne önerirdin? Şimdiye kadar bu sorunu yaşayanlar nasıl çözümler üretmişler? Bugün benimle yaptığı gibi bunu yakınındakilerle de paylaşmasını istedim.
Ayrıca anı yaşamaya çalışmasını, hayatına coşku ve neşe katmasını, pozitif olmasını bunun içinde şarkı söyleyip, dans etmesini ve elbette duanın gücünden faydalanmasını söyledim. Ve hep ‘nasıl’ sorusu ile ilerlemesini ve bu şekilde düşünmesini istedim.
Korkularımızın en büyük kaynağı belirsizlik duygusudur ve her aşılması gereken engelde olduğu gibi burada da ilk yapılması gereken şey, o engeli iyice tanımaya çalışmak, anlamak ve bilmektir…
Korkularımızın üzerine gitmeliyiz sözü de biraz buradan gelir…
Önce tanı ve sonra yüzleş!
Osho’nun da ‘Korku’ isimli kitabında söylediği gibi: Korku, on beş santimden daha derin değildir. Şimdi ister bir dala tutunup tüm yaşamını kabusa çevir, istersen o dalı bırak ve ayaklarının üzerine bas, sana kalmış…
Sevgi, ışık ve zarafetle,
Gökhan Dumanlı
İletişim ve Zarafet Uzmanı
İnstagram/gokhandumanli
Facebook/gokhandumanli
Twitter/gokhandumanli
"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."