Kir…
Küçücük bir kelime ama etkisi çok büyük…
Her geçen gün kirleniyor her şey…
Sözler, yazılar, davranışlar, egolar, paralar ve daha bir sürü şey…
Ve bütün bunların herkese normal geliyor olması ise durumu daha da vahim hale getiriyor.
Kirli bir kuşatmanın içerisindeyiz.
Dışarıda, içeride, sokakta, caddede, internette, telefonda, televizyonda…
Okuduklarımız, izlediklerimiz, dinlediklerimiz, gördüklerimiz, hissettiklerimiz iletişim kurma şekillerimize yansıyor ve bütün bunlar bizi yalnızlaştırıyor, bencilleştiriyor ve bir ego kelimesidir gidiyor herkesin dilinde… Oysaki bizler tüm dünyanın gıpta ettiği bağlılıklara, değerlere, inceliklere sahip insanlardık! Şimdi etrafımızdakilerin mutluluğundan rahatsız olmaya, mutsuzluğundan şükür çıkamaya meyil eder olduk! O, bu, şu ayrımı yapmadan birbirinin yarasını sarmaya çalışan insanlarken ‘başkasını’ öteki olarak görmeye başladık! İnanç, maneviyat, iyilik, dua kavramları dökülmez oldu dillerden… Birisi hastalandığında geçmiş olsuna gider, hastaya da bir kutu süt ile petibör bisküvi alırdık. Cenaze evlerine yemek götürürdük mesela, başkasının acısına saygı duyar; o gün televizyonu hiç açmaz ya da en kısık seste bırakırdık. Dualar yapılırdı ve bir gün öncesinden kimin duası ise ona yardıma giderdi komşular. Sokaktan çocuk sesleri gelirdi ve burada top oynamayın diyen amcaların teyzelerin sesleri neşeli, gülen çocukların kahkahalarına karışırdı. Tebessümle bakardık pencereden…
Hayvanlar bu kadar korkmazdı insanlardan… Ve ne zaman biri başıboş bir hayvan görse o bizim mahallenin kedisi, köpeği diye sahip çıkardı. Şimdi yoldan geçerken havladı diye vuran insanlar olduk. Bir maniniz yoksa annemler size gelecek diye komşuya gönderilirdik. Birbirine gitmek, görmek, paylaşmak en büyük mutluluktu. Birbirlerine güzel tavsiyeler veren insanlardık. Şimdi ne normal zamanda ne de özel günlerde görme ihtiyacı bile hissetmiyoruz artık. Buluşup, dertleşip, rahatlamanın yeri whatsupptan psikolog, psikiyatr numarası istemeye daha da kötüsü anti depresan ilacı tavsiyesi almaya dönüştü. Geçmiş olsunlar ve baş sağlığı dilekleri bir kısa mesajla iletilmeye ve hiç saygı duyulmaksızın ardından en afili yemek masalarında şuh pozlar verilip, fotoğraflar paylaşılmaya başlandı.
Her şeyi hazır tüketir olduk. Bebekler için anneler birbirine nasıl daha çok sütüm olur diye sorarken şimdi hangi marka bebek maması iyi diye sorar oldu. Bu kadar mamalar, vitaminler verilmezdi çocuklara… Çaya ekmek doğranırdı mesela ahh hiç unutmamam o lezzeti…
Ve yemek seçmek büyük ayıp sayılır, her yemek en güzel yemek olarak sunulurdu. Nerede ne yediğimiz, içtiğimizden bahsetmek ve bunu paylaşmak ise utanmamızı gerektiren bir hareketti.
Sahi ne oluyor bize!
Ne oluyor bütün o sahip olduğumuz güzel değerlere! Nasıl sinsice süzülüyor tüm bu yeni alışkanlıklar hayatımızın içine. Ruhu eskilerde kalmış bir yetişkin olarak şu sıralar hayatından şikayet eden herkesi biraz teknolojinin bütün araçlarından uzaklaşıp gerçek hayata karışmaya davet ediyorum.
Ve bu vesile ile herkesin ruhunu, bedenini ve zihnini maneviyata, sağlığa ve şükre adadığı bir ramazan diliyorum.
Sevgilerimle,
Gökhan Dumanlı
İletişim ve Zarafet Uzmanı
İnstagram/gokhandumanli
Facebook/gokhandumanli
Twitter/gokhandumanli
"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."