Manevi besin zincirinin en önemli duyularından olan hüzün bu mevsimle nasıl ve ne şekilde arkadaş oldu bilmiyoruz ama benim gibi melankoliklerin sonbahar ile garip bir şekilde hüzün bağlantısı kurduğuna eminim.
Dolayısıyla birkaç gündür gözlerimin etrafındaki çizgiler ile pek bir konuşur oldum.
Zamanla değişen ruh hallerimiz belli yaş dönemlerinde fiziksel olarak da kendini gösterdiğinde daha da farklı hissediyor insan kendini. Neyseki ruhu hep yaşından ileride giden bir adam oldum da hayatımdaki fiziksel değişimler de hiçbir zaman şaşırtmadı, üzmedi, heyecanlandırmadı beni. Yani sadece yaş alırken belirginleşen çizgilerim değil daha gençlik yıllarımda yüzümün hatlarının oturması, boyumun uzaması gibi fiziksel olarak artı katan değişimler de hep olağandı benim için. Tek bir değişim beni ayaklandırır, düşündürür, konuşturur, sevindirir ya da duygulandırırdı. O da iç dünyamın içinden yükselen ve alçalan sesler.
Eğer insan hakikaten iç dünyasının sesine kulak verir ve her şeyden önce onun için çalışmaya başlar ise (anlamak, dinlemek, konuşmak) fiziksel özelliklerin kime ve neye göre olduğu tartışılan iyi - kötü değişimleri bir başka karşılanıyor. Her acının olgunlaştırdığı, her sevincin duygulandırdığı, her ayrılığın, vedanın daha da büyüttüğü, her mutluluğun şükürle katlandığı anlar biriktiriyor insan kendine…
Yani hayatın getirdiklerini ve götürdüklerini yorumlama şeklimiz yarınlarımızı kucaklama şeklimize dönüşüyor. O yüzden bugün yaşadıklarınızı nasıl karşıladığınız çok önemli. Ancak o zaman alınan her yaş, yüzdeki her çizgi, atlanılan her eşik keyif veriyor insana…
Bu fotoğraf London Road filminden bir kare..
Birkaç gün önce tam da bu yukarıda saydığım duygular ile sarmaş dolaşken karşılaştım ve tam olarak anlatmak istediğim şey buydu dedim kendime…
Elinde puantiyeli şemsiyesi, eldiveni, aksesuarları ve yüzündeki mağrur ifadesi ile bu kadın, geçmişinde yüreğinin götürdüğü yere gittiğine emin olduğumuz ve bugünlerin getireceklerini artık sorgusuz sualsizce kabullenmeye hazır ve her daim kendine has, doğal ve zarif duruşu ile adeta hayata ışıltıyla bakıyordu…
Ve bize yaş alırken hayatın her anında hep iyiye, güzele odaklanmanın, kendi ile barışık olmanın, hayatı hep özenli hep tüm renkleri ile yaşamanın, onun en güzel hediye olduğunu bilmek gerektiğinin ve her yaşın ayrı güzelliği olduğu bilinciyle; geçilen yaşların insan ruhuna ve bedenine kattığı tüm izleri tebessümle karşılamak gerektiğinin dersini veriyordu.
Zaman tutamadığımız tek gerçek ve kimi zaman çok ağır kimi zamanda çok hızlı geçiyor ve çoğu zaman bize hep tersini yaşatıyor. Bazen yaralar açılıyor, bazen kapanıyor, bazen de o açık yaralarla yaşamak zorunda kalıyoruz. Ama hepsi kabuğu sağlamlaştırıyor. Ve bir bakıyorsunuz bir süre sonra bütün taşlar yerine oturuyor. Böyle olunca da insanın keyfi daha çok yerinde oluyor. Doğanın bir parçası olduğunu ve yaşamını da tıpkı yeşilin dört mevsimindeki döngüsü gibi gördüğü zaman ruhu çok doyuyor.
Ne diyordu Mevlana, ‘‘Her şeyi biriktirebilirsiniz, ama zamanı biriktiremezsiniz, kendinizi de biriktiremezsiniz. Öyleyse, yaşanmadan ertelenmiş günleri ileride yaşama ihtimalimiz yoktur. Bugün ne varsa yarın tarih olacaktır; tarih olmadan onların kıymetini bilmekte keyif vardır…
Hep kıymet bilenlerden olmanız dileğiyle…
Sevgi, ışık ve zarafetle,
Gökhan Dumanlı
İletişim ve Zarafet Uzmanı
İnstagram/gokhandumanli
Facebook/gokhandumanli
Twitter/gokhandumanli
"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."