Yazın desteği çekilince arkalarından teker teker kimsesiz bir boşluğa yuvarlanır insanlar. Denizle, sıcakla, eğlenceyle sıvanmış yalnızlıklar tokat gibi çarpar suratına herkesin. Toplu taşımaların hınca hınç kalabalığında perçinlenir bu tek başınalıklar. Kimseye benzememe duygusu ön izlemesini sonbaharda sunar gözlerine insanın. Umutların ağaçlardan bir bir dökülmeye başladığı mevsimdir bu. Düşündükçe derinleşir çaresizlik. İçinden çıkılmaz bir hal alır hayat. Dinmeyen yağmurlarda boş bakar uzaklara gözler. Hiç gelmeyecek birilerini bekler gibi cılız bir umudu her yüzde görürsün. Yaşamanın rölantisidir bu ışık. Ancak son nefesi verince yiter. Hayatın tek başınalığını kabul ettirmektir aslında Tanrı’nın bütün gayesi. İnsanın kendi kendine yetebilmeyi öğrenmesidir. Ama zor gelir bu hepimize. Çünkü birlikten doğan kuvvetin itici gücü, biraz
düşünme ve çokça konuşma yeteneği olan canlıları tembelleştirmiştir. Hatırla; başına ufacık bir şey gelse gözlerin hemen bir sevdiğini arar.
Mutlu olduğunda bile mutlu olmanın kendisiyle yetinmezsin. Elin derhal telefona gider. Anlata anlata bitiremezsin. Herkes sen mutlu oldun diye mutlu olsun istersin. Ya da sen üzüldüysen, seni seven herkesin yüküne omuz vermesini beklersin. Kalabalık olma ihtiyacının sebebini aklından geçirmeden yaparsın bunu. Oysa her duygunun geçici olduğunu sen de çok iyi bilirsin. Mutluyken, yitirme kaygısı kemirir içini. Canın yanıyorken, ne zaman biteceğini sorgulamaktan derinleşir yaran. Yani yaşadığın hiçbir durum gerçek mutluluğu kapına getirmez. Bunu da adın gibi bilirsin. Yaslanacak bir omuz arayışın belki de sırf bu yüzdendir. Görüyorsun, dış etkenlere iştahla bağlanmış bir ruh haliyle zor yaşanıyor bu hayat. Güneş açınca
seviniyorsan, karanlık bir günde sıkılıyorsun. Yağmurda huzur buluyorsan, fırtınada darlanıyorsun. Övgü alınca gururlanıyorsan, eleştirildiğinde değersiz hissediyorsun. Sevilince mutlu oluyorsan, sevilmediğini hissettiğin zaman üzülüyorsun. Yani diyorum ki sonbahar gelmiş aldırma. Bu mevsimin aşığıysan da aldırma. Bu da bitecek çünkü. Sen dön içine ve yaşamana bak. Başına gelen ne varsa bir durum olarak kabul et gitsin. Ne çok mutlu ol bunlarla ne de üz kendini. Tek gerçek senin ömründür. Öyle ya, ruhun bedenini terkettiği gün şu gözlerinin gördüğü hiçbir şeyin anlamı kalmayacak senin için. Sana korkunç bir bencillikten
bahsetmiyorum. Salt mutluluğun, insanın çevresindekileri ve yaşadığı durumları olduğu gibi kabul etmesinin ve bunlara karşı sevgiden başka bir duygu geliştirmemesinin sonucu olduğunu anlatıyorum. Şimdi işteysen; çalışma hayatının bütün gerginliklerden arın ve kutsal bir kabullenişle elinden geleni
yap. Akşam eve gidince sevdiğin şarkıları dinleyip yaşadığını hissedersin. Halihazırda evindeysen; al üstüne bir battaniye, sevdiğin bir kitabı oku ya da seyre değer bir film izle. Zamanın geçişini durdurmak mümkün değil. Öyleyse tevekkül dolu bir huzuru sindir içine. Izdırap veya mutluluk bir duruma bağlıysa eğer kalıcı olmayacak inan. Sürekli bir beklentiden ziyade, dingin bir uyumdur insanı
kalıcı olarak mutlu edecek olan.
"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."