İnanma kardeşim!

İnanma kardeşim, sosyal medya bu yalanı her saat söyler...

Gökhan Dağıstanlı

İnanma kardeşim, sosyal medya bu yalanı her saat söyler. O sürekli gülen, o çok eğlenen, o her gün yiyip içip gününü gün eden insana inanma. Yok çünkü! Hayat kimseye o kadar iyi davranmıyor gerçekte. Bu hayatın kötülüğünden değil, öğreticiliğinden geliyor. Sadece eğlence için yaşayabilen kimse yok malesef.
Dört başı mamur bir hayat yaşamıyor kimse merak etme. Bir denge içinde geçiyor tüm hayatlar. Acısı kadar tatlısı, hüznü kadar mutluluğu, korkusu kadar cesareti var. Bu bir yalıda da bir gecekonduda da böyle. Umutsuzluğa kapılıyor ara sıra her insan. Sonra kocaman bir umut büyütüyor içinde, yine, yeni, yeniden. Üzülüyoruz hepimiz. Bir arkadaşımız kalbimizi kırıyor. Büyük bir hüzün doğuyor kalbimizde. Hak etmediğimi düşünüyoruz bunu. Şak, bir fotoğraf çekiyoruz mecburi bir gülümsemeyle. Koyuyoruz instagrama. Ya da kahkahalarla dolu bir videoyla meydan okuyoruz üzüntümüze. Olmadı Twitter’dan bir laf sokuyoruz. Sonra sevgilimizle yolunda gitmiyor bazı şeyler. Bazılarımız aldatılıyoruz, bazılarımız aldatıldığımızı fark etmiyoruz. Ya da beklenmedik bir anda terk ediliyoruz. Yoğun bir acı başlıyor. Ölüm gibi bir şey oluyor ama kimse ölmüyor. Twitter’dan, aldatan sevgiliye yazılmış bir şarkının sözünü paylaşıyoruz vakit geçirmeden. Akşamına, dost meclisini topluyoruz rakı masasına. Kahkahalar havalarda uçuşurken şak diye bir fotoğraf çekiyoruz. Gözyaşlarımızı içimize içimize akıtırken, Instagram’dan yıkılmadım ayaktayım diyoruz eski sevgiliye. İş yerlerinde çok canı sıkılıyor çoğumuzun. Yalandan gayretler çıkarıyoruz başımıza. Bir kendini bilmez çıkıp bütün günümüzü berbat edebiliyor bazen. Aslan payını aslan olmayan alıyor çoğu zaman. Pek bir önemi olmadığını biliyoruz ama insanız işte, üzülüyoruz. Haftasonunu iple çekip, atıyoruz kendimizi bir gece kulübüne. Şak, şak ,şak... Danslar, içkiler, eğlence havada uçuşuyor. İçimizde tuhaf bir sıkıntı var oysa pazartesini bekleyen. Ama Instagram eğlenceli fotoğraflar bekliyor. Bazen trafikte kavga ediyoruz. Ya da metrodan inecekken, biz inmeden binmeye çalışıyor birileri hala. Bütün topluma genel ahlak kurallarını öğretemeyeceğimizi çok iyi biliyoruz. Bu da sıkıyor canımızı. Toplu taşımada bağıra bağıra konuşanlar da. Sonra geçen bir arabanın camından yere çöp atılıyor. Onu yerden alıp camından içeri iade etmek istiyoruz ama yapmıyoruz. Korkuyoruz çünkü sonuçlarından. Yere çöp atanın cehaletiyle ve bundan kaynaklı cesaretiyle mücadele edecek gücümüz yok elbet. Buna da üzülüyoruz tabii. Doğrular yanlışlardan daha cesur olmalı, hepimiz biliyoruz. Canımızı sıkmıyor mu bu durum sence? Elbette sıkıyor. Twitter’ı açıp hedefine asla ulaşmayan bir laf sokuyoruz hemen. İçimiz soğur gibi oluyor. Şak! Bir kahkaha manzaralı fotoğraf daha Instagram’ı boyluyor. Ufaktan bir iç sıkıntısı ise ciğerimizi darlıyor. Annemiz babamız hasta oluyor sonra bazen. Yüreğimiz çatırdıyor. Hepimize oluyor bu. Hatta bazen, hepsinden kötüsü, en sevdiklerimizi yitiriyoruz. Bir ölüm oluyor birkaç kişi ölüyor. Uzunca zaman sonra yaşam dönebiliyor diğerleri. Gerçek acıyla öyle tanışıyoruz. Geriye dönük bir eleştiri başlatıyoruz eski üzüntülerimize. Artık onlara üzüntü demiyoruz çünkü. Sonra yavaş yavaş farkediyoruz ki hayat devam ediyor. Gülümsüyoruz ufak ufak. Ve şak! Sonra oturup takip ettiğimiz insanların ne kadar eğlendiğini görüyoruz sosyal medyadan. Diyoruz ki bu hayat bir tek bana mı kötü davranıyor? Herkes cayır cayır gülüp eğlenirken, bir tek bizim içimiz mi yanıyor? Değil kardeşim. Öyle değil. Kimsenin üzüntüsü, kederi, sıkıntısı toplamda diğerininkinden az değil. Bazen zamanlamaları başka, bazen dozları. O yüzden, inanma kardeşim! Dediğim gibi, sosyal medya bu yalanı her saat söylüyor. Sen inanma...

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar