Endişe ediyorsun gelecekten biliyorum. Sırf bu yüzden çiçeğin kokusunu, ağacın yeşilini, baharın tazeliğini göremiyor gözlerin. Bir köpeğin kafasını koşulsuz bir sevgiyle okşayamıyorsun. Yanından geçerken, kaldırımın yüksekliğine takılmış bir kağıt toplayıcısının bir omuzluk çaresizliğini sonlandıramıyorsun. Pazar arabasını olanca gücüyle, soluklana soluklana taşıyan yaşlı teyzenin gücüne güç katamıyorsun. Bakmıyorsun çünkü. Bir şehir yalnızlığını giymişsin üstüne. Bir ömürlük maçı korkunç bir bireysellikle kazanmayı umuyorsun. Kafan sürekli dolu. Sürekli yapman gereken şeyler var. Planlarına yetişmezken günlerin, bir garanti arıyorsun kendine, olmadığını bildiğin halde. Bu korkular seni yiyip bitiriyor. Dirhem dirhem azalıyorsun. Mutlu olmak için seçtiğin yollar, endişeden taşlarla bezenmiş. Sonu da yanı da yöresi de hep mutsuzluğa çıkıyor.
Cuma akşamı sebepsiz bir mutluluk gelir gibi yapıyor kapına. Az zamanda çok şey yapsan yüzün gülecekmiş gibi geliyor. Trafik, telaşlı kalabalıklar, yüz binlerce mutluluk avcısı derken, kaşla göz arasında bitiyor zaten cumartesilerin. Bir pazar günü, kuru bir gürültünün nezaretinde çimlere uzandığında korkunç bir pazartesi yakandan çekiştiriyor. Bu şehir de başka imkan vermiyor sana haklısın.
Dünden getirdiğin pişmalıkların da var masanın üstünde. Sana, hata yaptığını düşündüren kısa vadeli sonuçlar gitmiyor gözünün önünden. Halbuki bilmiyorsun hata sandığın şeyleri başka türlü yapsaydın ne olacağını. Beynin daha iyi gibi canlandırdığın ne varsa daha iyi bir kapıyı kapatacaktı belki, bunları bilemiyorsun. Yine de emin gibisin vardığın sonuçtan. Yani ne kimseye ne kendine acıyorsun.
Bir gün oluyor, hiç ummadığın biriyle karşılaşıyorsun. Sonra elinin kolunun erişemeyeceği gelişmeler başlıyor hayatında. Bazı kötü gibi gözüken olaylar da yaşanıyor, sana gideceğin yolu çizmek için. Daha uzun sıçrayabil diye bir güç seni tutup geri çekiyor. Karamsarlığa kapılıyorsun işte tam o an. Herkes gibi her şey sürekli güzel gitsin istiyorsun. Haklısın da. Ama Tanrı’nın kurgusu böyle işlemiyor. Bir öğreti planı var sana özel tasarlanmış. Niyetini iyi tutmaya bakarsan eğer, bu mutsuzlukların, bu zorlukların sonunda senin için bir güzellik muhakkak var. Çok daraldığında göğsünü genişleten bir güç var.
Haksızlığa uğruyorsun bazen. Elinden geleni yaptığını görsünler istiyorsun, görmüyorlar. Hatta bazen elinden geleni yaptırmıyor sana kalbin. Göre göre berbat ediyorsun bir işi. Nasıl yaptığına ya da nasıl yapmadığına inanamıyorsun bir türlü. Bazen tırmalıyorsun da tırmalıyorsun. Çalmadık kapı, tırmanılmamış duvar, aranmadık numara bırakmıyorsun. Ama zamanından önce açmıyor çiçek; yaşasın, ölmesin diye.
En büyük korkun ne senin? İşsiz kalmak? Aç kalmak?
Halbuki elin ekmek tutuyor. Taşı sıksan suyunu çıkarabileceğini biliyorsun. Yarından endişelenen bir kuş görmesen de, gelecek planı yapan bir köpeğe şahit olmasan da kalbini sıkıştıran bu endişeyi içinden söküp atamıyorsun.
Hadi artık kendin için bir şey yap. Hele bir el at yardım beklemeyen insanların yüküne. Yüzüne minnetle gülsün biri hele. Şefkatle sev bir hayvanı. Şehir hatları vapurunda bir simiti paylaş martılarla. İçini kaplayan huzuru parayla alamayacağını, sadece kendi yüreğinle inşa edebileceğini gör. Sonra yüz yıldır önünden geçip bir kere bile farkedemediğin çiçeğin kokusu gelecek burnuna. Denizin mavisi, ağacın yeşilini başka tonlayacak gözlerin. Hadi artık endişelenmeyi bırak. Kendin için birilerini mutlu et. Su gibi temiz ol ki yatağını kendiliğinden bulasın. Kalbini iyiliğinle besle. Ve sonra Tanrı’nın sana sunacağı güzellikleri bekle...
"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."