Ne kadar da güzelleştin son yıllarda. Kendine bakıyorsun çünkü. Bedeninle, nasıl göründüğünle her şeyden çok ilgileniyorsun. Bu yüzden bütün yatırımını vücuduna yaptın. Dudakların inceydi biraz sanki. Bir arkadaşın direkt söylemese de ima etmişti. Koşa koşa dolgu yaptırdın. Yaşın 30’u devirirken gözlerinin yamacına yaşamanın çizdiği kaz ayaklarını yılan zehiriyle sildin. Alnında oluşan hayat izlerini yok etmek için sana çok yakışan bazı mimiklerinden vazgeçtin. Burnunu çoktan yaptırmıştın zaten, biraz büyük gibi geliyordu gözüne. Aynaya her bakışında önce onu görüyordun. Göğüslerin güzeldi aslında ama o çok sevdiğin kıyafetlerinin dekoltesini doldurmuyordu. Yani kötü durmuyordu da istediğin kadar havalı değildi. Dikkat çekmiyordu belki. Çeksin miydi peki? Ya da çekse daha iyi olmaz mıydı? “Olurdu elbet” dedin ve taktırdın 300 cc silikonlarını. Bacakların zaten güzeldi. Popon biraz daha dikkat çekici olsun istiyordun sadece. Pilatese yazıldın. 3-4 ayda birçok şey değişecekti aslında ama sabredemedin. Birkaç fotoğraf çekip Instagram’a koyduğunla kaldın. Sonra gidip hafif bir dolgu yaptırdın popona da. İyi de yaptın. O kadar uğraştığına değmezdi.
Çok doğal kaş çizen bir makyözden bahsetmişlerdi sana. Evet biraz seyrekti kaşların. Bu rötuşa ihtiyacın vardı. Gittin en kralından bir de kaş yaptırdın. Verdiğin paraya değdi doğrusu. Aynalar eskidi bakışlarından.
Sonra en güzel kıyafetleri aldın. En pahalı takıları taktın. Servet döktün kırmızı tabanlı ayakkabılarına. Elinde avucunda ne varsa çula çaputa yatırdın. Taksit taksit öderim dedin. Ödedin de. Böyle böyle amacına ulaştın. Girdiğin mekanları salladın. Bütün gözler üstündeydi artık. Cinselliğe çok düşkün değildin ama girdiğin her yerde en seksi kadın da sendin. Bu arzulanma farkındalığı okşadıkça okşadı egonu. Daha çok mekana gidip daha çok boy göstermeyi düşündün. Çok da haklıydın. Ne kadar beğenilirsen o kadar mutlu olacağın gün gibi ortadaydı.
Gecelerin uzadı durdu. Gündüzleri de aynı telaşlarla tüketmeye başladın. Gelir geçer ilişkiler ruhunu yaralıyordu ama düştükçe kalktın ayağa. Hep eksile eksile yürüdün yolunda. Zaman zaman aynalardaki samimiyetini özler gibi oldun ama ne lüzum var şimdi bunları söyleyip canını sıkmaya. Güzeldin, alımlıydın, seksiydin işte. Vallahi de yeterdi billahi de yeterdi.
Yetmedi...
Ağlama nöbetlerin her geçen gün uzamaya başladı. Yastığın sabaha kadar kurumuyordu artık. Arzulama duygusunun bu kadar çabuk köreldiğini bilsen, belki de... Yahu seni biri samimiyetle sevsin istedin. Çok mu? Gece boyu dolandığın barlarda gözlerini senden alamayan adamlardan biri seni tüm sıcaklığıyla sevsin, elini tutsun, gözlerine baksın istedin. Varsın hediye almasın, varsın canını dişine falan takmasın, her gün seni çiçeklere boğmasın ama sevsin. Öyle ki seninle tatil planları falan yapmasın, senin için tek taş yüzük falan da bakmasın. Yeter ki bir akşam yemeğinde gözlerini gözlerinden alamasın. Ellerini avuçlarından bırakamasın. Sevsin!
Sevmedi...
Yavaş yavaş umudunu yitirmeye başladın işte. Yatırım hamleleriyle bedenini donatırken aç bıraktığın ruhun aynadaki görüntünü bozmaya başladı. Mutsuzluk, Tanrı’nın insan için biçtiği en sevimsiz kıyafettir. Ve bir kere geçirmeye gör üstüne, çıkarması öyle kolay değildir. Onca emeğin ilk önce senin gözünde heba oluşu yıktı seni. Gözlerinin içi gülerdi eskiden. Güldüğünde güller açardı yüzünde. Hatırlarsan o zamanlar seni çok seven biri de vardı. Gözleri gözlerinin sevdalısıydı. Kimsenin görmediği hallerine bile aşıktı. O zamanlar sana yetmemişti. Bununla mutlu olmak için içine dönmüş olman gerekirdi. Sen hep dışında tutarken bakışlarını, daha somut beklentilerde olman da kaçınılmazdı.
Bugün mutlu olmanın bir yolu hala var aslında. Çıkar şu topuklu ayakkabılarını. O da yakışacak göreceksin giy eşofmanlarını. Hadi uzan bir parkta çimlerin üstüne ama fotoğraf çektirmek için değil. Derin bir nefes çek ciğerlerine. Ağaçların yeşilinden, gökyüzünün mavisinden, bulutların beyazından alacağını al artık. Güneşi en derininde hisset kalbinin. Bir dengedir hayat unutma. Dinlendiğin kadar eğlen, okuduğun kadar gez, dinlediğin kadar konuş, yaktığın kadar tüket. Bedenine ne kadar ikram ediyorsan zenginliğinden, ruhuna da o kadar et. O gün geldiğinde yüzündeki ışıltı seni dünyanın en güzel kadını yapacak.
Yeter ki çık şu içine düştüğün çukurdan!
Çıkamadı...
"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."