Hayatımıza bir yandan birini almak isterken, diğer taraftan da insanlardan kaçabiliyoruz.

Mesela kariyerine odaklı bir kadın düşünün, gözü işinden başka hiçbirşey görmüyor. Karşısına çıkan biri olsa da işlerinden kafasını kaldıramadığı için elinin tersiyle sevgili adayını geri itebiliyor.

Birazcık işlerden, derslerden kafanızı kaldırın, kariyer sahibi güçlü bir kadın olmak çok güzel bir duygu, fakat hırsa dönüştürdüğünüz takdir de sizi yalnızlığa sürükleyebilir…

Bağlanma korkusunu bir tek erkeklerin yaşadığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz…

Biz kadınlarda, üzülücem diye aşık olmaktan, statü farklılığından, maddi ve manevi eksikliklerden dolayı karşımıza çıkan sevgili adaylarına bağlanmaktan ve cciddi ilişki kurmaktan kaçabiliyoruz.

Bu gibi durumlarda, biraz akışa bırakmak, zamanın ve şartların getitirilerine ayak uydurmaya çalışmaktan kaçmamaya özen göstermek gerekir. Kim bilir belki de çok mutlu olacağınız bir ilişkiden koşa koşa uzaklaşıyorsunuz…

Gerçek hayat romantik komedilerdeki gibi değil! Evet o filmleri hepimiz iç geçirerek izliyoruz fakat oradaki kişiler ve olaylar kurgudan ibaret.

Biz kadınlarda sürekli üstüme düşülmeli, balonlar süprizler, çikolatalar herşey beni şımartmak üzerine olmalı diye bir algı var, kabul edelim…

Normal hayatta erkeklerin neredeyse hiç biri bir kursa gidip bunları öğrenmiyor. Onlar sürekli bizi mutlu etmek zorunda olmaya kurgulanmış robotlar değil. O yüzden beklentilerinizi biraz düşürüp, makul ve gerekli şartlar koyun karşınızdaki erkeğe.

Kendinizi yetersiz mi hissediyorsununuz?

Unutmayın çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır… Kendinize bakın! Kişisel bakımlarınızı eksiksiz yaptırmanız sizi cazip kılmaz, onlar zaten gerekliliktir.

Haydi haftasonu bir kuaföre gidin ne zamandır düşündüğünüz o saç rengini ya da kesimini yaptırın. Giyinin, süslenin, aynanın karşına geçip ' Ben güzelim ve en güzel aşkı hakediyorum' diyip kendinizi dışarı atın. Belki de gittiğiniz yerde hayatnızın aşkı sizi bekliyor olacak…