İlginin sebebi, bir mucize ya da 'Mona Lisa' tablosunun muhteşemliği değildi. Bir gün tablonun, sergilendiği Paris'teki Louvre Müzesi'nden kaybolmasıydı.
Epey bir süre, kimse tablonun yokluğunu farketmedi, edenler de müze fotoğrafçısının tabloyu stüdyoda fotoğraflarını çekmek için aldığını düşündü. Düşünün ki, Mona Lisa, ne kadar 'önemsiz' bir parçaymış ki böyle duyarsız kalınmış.
302
Fotoğrafçının da almadığını söylemesi, doğal olarak müze yetkililerinin eteklerini tutuşturdu. Müze tam bir hafta boyunca didik didik arandı ama yok… yok… yok…
Tamirde, temizlemede, stüdyoda değildi. Peki, neredeydi bu tablo?
303
Bir süre sonra, dedektifler müzenin ikinci katında 'Mona Lisa'nın boş kalan çerçevesini görünce gerçeği andı: 'Mona Lisa' çalınmıştı! Ertesi gün tüm gazetelerde tek bir haber vardı: 'Mona Lisa çalındı!'.
Ama asıl soru şuydu: 'Mona Lisa kimdi ki?' Haklı olarak, o günlerde tablo bugünkü kadar meşhur değildi. Ancak o günden sonra her şey değişir. Amerika'nın en ücra kasabasındaki çiftçi de, İsveç'in en zengin iş adamı da 'Mona Lisa'yı tanıyordu artık.
Tabloyu arama çalışmaları hız kazanır. Tanıyan, bilen, gören getirsin diye Paris sokakları binlerce 'Mona Lisa' fotoğrafıyla donatılır.
Fransız gazeteciler hırsız hakkında çeşitli iddialar atarlar ortaya. Örneğin, bir gazete, Amerikalı bir koleksiyoncunun resmi çaldığını ve kopyasını yaparak geri koyacağını duyurur. Bir başkası olayın müzenin, kendi güvenlik zafiyetini ortaya çıkarmak için kurgulandığını yazar.
304
Şüpheler öyle bir boyuta uzanır ki, ünlü ressam Pablo Picasso bile sorgulanır.
Fransız polisi, Picasso'nun hırsızlık hakkında bir şey bilmediğine ikna olduktan sonra ressamı serbest bırakır.
305
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.