Acı çekmek olgunlaştırır mı?

Evrim Duyal Akses

Beni okuyanlar bilir. Yerimde çok duramam. En son Büyükada çeldi aklımı. Hafta sonu kaçamak yapalım dedik. Bir geceliğine. Ada her zamanki gibi ilham vericiydi. Polenlere alerjim yüzünden girdiğim hapşırık krizlerini saymazsak güzel geçti.

Büyükada’nın en turistik yeri Aya Yorgi Kilisesi kuşkusuz. Gidenlerin fikri vardır. Oraya ulaşmak için yaklaşık 900 metrelik bir yokuşu tırmanmak zorundasınızdır. İplerle dolu bir yokuş. İpler de ne derseniz hemen cevaplayayım. O yokuşu bir makarayı aça aça giderseniz dileğiniz kabul olur, kısmetleriniz açılırmış! Buna inanan epey çok. Yokuş ipten geçilmiyor.

Uzun, yorucu bir tırmanıştan sonra ulaşılan kilisenin dışı çok görkemli değil. Ama içine girince sıra dışı olduğunu görüyorsunuz. Küçük, butik bir kilise. İkonların ve resimlerin önünden geçerken birden bir yazı görüyorum, önünde duruyorum ve okumaya başlıyorum.

Yazıda anlatıldığına göre;

Hastalıklar vücudumuzu fiziksel olarak yorarken, ruhumuzu bir üst seviyeye taşır, bizi olgunlaştırır. Hasta olmuşsan şanslısın, çünkü hasta olarak daha ulvi üst bir benliğe ulaşma fırsatını da yakalamış olursun. Bedeninde oluşan bir aksaklık aslında seni, ruhunu daha üst seviyeye taşıyan bir aracıdır. Sabrı öğrenirsin. İradeni güçlendirirsin. Dünya görüşün daha özele yükselir. Bir hastalığa yakalanmış olanlar şanslı ve seçilmiş insanlardır. Onlara hastalık gönderilerek aslında daha iyi ve daha özel bir insan olma şansı verilmiştir.

İşte…

O kağıtta yazılanlar aşağı yukarı bu minvaldeydi. Kelimeleri birebir aktaramamış olabilirim. Yazının fotoğrafını çekemedim, yasaktı. Yazmak için de zamanım yoktu. Ama anlatılanların ana fikri tam olarak buydu.

Yazının önünde uzunca bir süre durdum, sindirerek okudum ve düşündüm.

Hastalıkların olgunlaştırıcı etkisi aslında herkesin malumu. Ama ileri derecede hastalık veya sakatlığa maruz kalmanın insanı nasıl ileri düzeye taşıyan bir şey olduğunu pek de düşünmüyor insan çoğu zaman. Hasta veya bir sakatlığı olan insanlara acıyor, onların başına gelen bizim başımıza gelmediği için içten içe seviniyor, şükrediyoruz. Onların seçilmiş şanslı insanlar olduğunu kaçımız düşündü mesela? Kaçımız bu denli derin düşünecek kadar cesur? Kaçımızın böyle üst düzey bir felsefeyi kaldıracak kadar gelişmiş empati yeteneği var??

Beden sağlığı elbette çok önemli. Ama önemli bir hastalık veya sakatlığı olan insanlar, bedensel sağlıklarını geri kazanma savaşı vermiyorlar sadece. Farklı psikolojik cephelerde çok daha büyük ve çetin savaşları var onların. İşte bu savaşlarda ölüm kalım mücadelesi verirken, pek çok farklı savunma mekanizmaları geliştiriyorlar. Çektikleri acının üstesinden gelebilmek için. Ve bambaşka bireyler olup çıkıyorlar. Acıya daha dayanıklı, olaylara yaklaşımları daha vakur, gündelik sorunlara daha dışarıdan bakabilen insanlar oluyorlar. Küçük şeyleri herkes gibi dert etmeyecek kadar gerçeklik yaşadıkları için hayatı da daha az ciddiye alıyorlar çoğu zaman..

Etrafta yaşamları boyunca pek de acı çekmemiş lay lay lom yaşayan insanları düşündüm yazıyı okuyunca. Bir de acı çekmiş, onlarla savaşmak zorunda kalmış olanları. Hangi grup aslında daha mutlu ve daha gerçek? Karar veremedim..

 

https://www.facebook.com/Evrim.Akses
https://twitter.com/evrimakses

"Sitemizde köşe yazarı olarak yazı yazan tüm yazarlarımız yazdıkları yazı ve görüşlerden tamamıyla kendileri sorumludur. Köşe yazarlarının yazılarından dolayı İnternethaber Yayıncılık AŞ. (elmaelma.com) hiçbir şekilde yasal sorumluluk kabul etmemektedir."
Yorumlar