M. Sabri Koz ve Kemalettin Kuzucu’nun iki ana bölüm halinde, tarih ve folklor eksenli bir el kitabı olarak hazırladıkları Yapı Kredi Yayınları ve Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği’nin ortaklaşa hazırladığı Türk Kahvesi kitabı, Mary Priscilla Işın tarafından Turkish Coffee adıyla İngilizce’ye çevrildi.
Türk kahvesinin faydalarını görmek için tıklayın.
Türk kelimesiyle kurulmuş isim tamlamaları içinde özel anlamlar yüklenmiş ve dünyada böylece kabul görmüş kavramlar vardır: Türk mavisi, Türk kırmızısı, Türk biberi… Bunlardan biri de Türk kahvesidir.
16. yüzyıldan itibaren değişik dönemlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içinde yer alan Yemen, Mısır, Kuzey Afrika ve her zaman ilgi alanına giren Habeşistan kahve kültürünün tarihinde önemli yere sahiptir. Türkler kahve ile 16. yüzyılın ilk çeyreğinde tanıştı denilebilirse de bu yüzyılın ortaları ile sonları kişi, kurum ve olaylar bakımından kahvenin artık belli bir mesafe katettiğini, 17. yüzyılda ise yayılmanın boyut ve coğrafyasının bir hayli genişlediğini söyleyebiliriz. Kahve ve kahvehane kavramı toplumsal, siyasî, dinî ve ekonomik anlamda artık geri dönülemez bir yola girmişse bunda çok farklı etmenler rol oynamıştır. Bu da bir yeni içecek olan kahvenin muhafazakârlık karşısında kazandığı bir zafer olarak yorumlanabilir. 16. yüzyıldan öncesi ise kesinlikten uzak bir söylenceler denizi gibidir.
Aslında kahvenin tarihine ne zamana kadar söylence niteliği ağır basan anlatıların hakim olduğu, cevaplandırılması önem taşıyan bir sorudur. Kahve söylenceleri kutsal kitaplarda yer almaz ama Hıristiyanlık ve Müslümanlık bunlara kendi bakış açılarını katmayı, bazan lehte bazan aleyhte birtakım uygulamalarla bu içeceğe kendi damgasını vurmayı denemiş ve yer yer başarılı da olmuştur.
Kahvenin sevilip tüketilmesinde ya da kötülenip yasaklanmasında din her zaman ön plandadır ama siyasal kaygıları da ihmal etmemek gerekir. Belki de siyasal sebepler dinî sebeplerle örtülerek öne çıkarılmıştır. Sonraki yüzyıllarda ise her zaman ticarî bir meta ve vazgeçilmesi güç bir alışkanlık olmuştur.
Kahve ticareti, kazancı yüksek ve tüketimi sürekli olan bir hal alınca büyük tacirlerin her zaman ilgi duyduğu, bu ilgi sonucu uygun iklim şartları aranarak değişik yerlerde yetiştirilmesinin de yolları aranmış, bunun sonucu olarak Güney Amerika’da ve Güney Asya’da üretilen kahve piyasada önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Ana vatanı Habeşistan (Etiyopya) ve şöhretinin kaynağı olan Yemen neredeyse söylencelerde kalmış ve piyasayı bu yeni topraklarda üretilen, tadı ve aroması farklı kahve çekirdekleri istila etmiştir.