Kendi iradesini ispatlamasına izin verilen, inatlaşma ilişkisine girilmeyen ve aşırı baskıcı tutumlar uygulanmayan çocukta "özerklik" duygusu ve sonucunda da kendinden "emin olma ve irade" gelişiyor. Çocuk karar verme ve işbirliği yapma yetisi kazanıyor.
Gazi Üniversitesi (GÜ) Tıp Fakültesi Başhekim Yardımcısı ve Çocuk Psikiyatri Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yasemen Işık Taner, yaptığı açıklamada, çocuk gelişiminde "anne" çok önemli bir rol üstlendiğini söyledi.
Bebeklikten itibaren annenin varlığının bebeğin temel gereksinimi olduğunu, anne yanında olmadığında bebeğin kaygı yaşadığını, zaman içinde annenin geri geleceğine güven duymayı öğrendiğini belirten Taner, güven duygusunun bebeğe umut etmeyi öğrettiğini anlattı. Taner, bu dönemde kendine bakım verenle güvenli bir bağ oluşturulmasının "temel güven" duygusunun gelişimini sağladığını söyledi.
Annenin bebeğine bakım vermek, ihtiyaçlarını karşılamak yanında onu tanımak zorunda da olduğunu vurgulayan Taner, "Bebeğini tanıyan anne, yalnız kendi kafasındaki kurallara göre değil, bebeğin sinyallerine göre davranışlarını ayarlar. Bebeğin ağlamasının ardında yatanı bilir, doyurur, doyum alır, rahatlatır, kucaklar, kuşatır. Bebeğin kendinin bir parçası, ama kendinden ayrı bir birey olduğuna saygı gösterir. Besleme, uyutma, dokunma, sakinleştirme, konuşma, ninni söyleme ve göz ilişkisi kurma bebeği besler, büyütür ve sosyal bir varlık olma imkanı verir" diye konuştu.
Bebekle sosyal ilişki kurmak çok önemli
"İlk yılda uygun bakımdan yoksun kalan bebeklerin, ilerleyen yıllarda yakın ve sıcak ilişkiler kurmakta, güven duymakta ve umut etmekte zorluk çekebildiğine" dikkati çeken Taner’in verdiği bilgiye göre uygun bakım, anne-çocuk arasında karşılıklı iletişimin olduğu, sıcaklık ve duygusal içeriğe sahip, annenin çocuğu büyütürken yalnız kendi fikirlerine göre değil, çocuktan gelen ip uçlarına ve onun kişilik özelliklerine de dikkat ederek verdiği duygusal ve fiziksel davranış biçimlerini ve bakımı kapsıyor.
Yaşamın ilk yılı, zihinsel gelişimin en hızlı olduğu dönemlerden biri olarak gösteriliyor. Bu dönemde bebekler hemen her dakika yeni bir şeyler öğreniyor. Bebek beyni, öğrenmeye çok açık olduğundan bebeğe verilen uyaranlar ne kadar zenginse, bebek de o kadar iyi bir alt yapıya sahip oluyor. Sadece fiziksel bakım vermek, yeterli zihin gelişimini sağlamıyor. Bebekle sosyal ilişki kurmak, konuşmak, anlatmak, en az onu doyurmak ya da uyutmak kadar önem taşıyor.
Her bebeğin mizacı farklı olsa da hepsi kendilerini sevecek, anlayacak, rahatlatacak, güven duyacakları kişiye ihtiyaç duyuyor.
İlk aylarda bebek, tanıdık kişiler ile tanıdık olmayanları fazla ayırt edemiyor. Altıncı aylarında kendisi için özel insanları diğerlerinden ayırıyor ve her isteyenin kucağına giden pasif bir varlık değil; annesine atılan ve tanımadığı insanları yabancılayan aktif bir birey haline geliyor. Böylece bebekle bakım veren kişi arasında bağlanma gerçekleşiyor. Emme işlevi, dokunma, gülümseme, göz teması kurma, anneye yapışma davranışları, seçici bağlanmanın habercisi olarak gösteriliyor.
Beslenme ilişkisi temel güven duygusunun temelini oluşturuyor
Besleme-beslenme ilişkisi anne ile çocuğun ilişkisinde heyecan verici ve karşılıklı etkileşim ve iletişime zemin hazırlayan en önemli etkileşim, ilk sosyal ilişki, ilk karşılıklılık, ilk alışveriş provası olarak gösteriliyor. Çünkü, beslenme annenin çocuğu yalnız doyurduğu ve duygudan bağımsız bir görev değil, bebekle fiziksel temasın olduğu, göz temasının kurulduğu, dokunma-dokunulma hazzının yaşandığı, rahatlatıcı, güven verici ve ruhsal anlamda doyurucu bir yaşantı olarak dikkat çekiyor.
Anne-babaların beslenmenin bedensel işlevine gösterdikleri hassasiyet kaygıya dönüştüğü zaman, bebeğin beslenmede sorun yaşaması söz konusu olabiliyor.
Beslenme ve iletişim açısından anne sütünün önemine işaret ediliyor, ancak önemli olanın sunulan besinin şekli değil, nasıl ve hangi duygularla sunulduğu olduğu vurgulanıyor. Bebekten gelen ip uçlarına uygun ve zamanında karşılık vererek gerçekleşen besleme-beslenme ilişkisi, çocuğun "temel güven" duygusunun temelini oluşturuyor.
Olumsuz tutumlar çocukta inat, öfke uygusu yaratıyor
Bir ile üç yaş arasını kapsayan erken çocukluk döneminde çocuğun yakın sosyal çevresi ile ilişkileri gelişiyor. Bu dönemde çocuk çevreyle oldukça ilgili ve duyarlı hale geliyor. İlgi alanları ve oyuncaklarına anne-babayı ortak ediyor ve akranları ile ilişkileri gelişmeye başlıyor.
Bu yaş aralığında aynı zamanda ikilem yaşama dönemine giren çocuk, bağımlılık-bağımsızlık, yapma-yapmama arası çatışmalar yaşanıyor. 2-3 yaşındaki çocukta "inat" duygusu ağır basıyor ve söylenen ya da istenenin aksini yapmaya yöneliyor. Engellenmekten ya da uyarılmaktan hiç hoşlanmıyor, ısrarında tutturuyor, ağlıyor, zıtlaşıyor.
Kendi iradesini ispatlamasına izin verilen, inatlaşma ilişkisine girilmeyen ve aşırı baskıcı tutumlar uygulanmayan çocukta bu dönemde "özerklik" duygusu ve sonucunda da kendinden "emin olma ve irade" gelişiyor. Çocuk karar verme ve işbirliği yapma yetisi kazanıyor.
Bu dönemdeki olumsuz tutumlar, daha sonra inatçılık, kararsızlık, düzensizlik, öfkelilik, bencillik gibi özelliklere neden olabiliyor.