Günümüzde çalışan kadınların en önemli sorunlarının başında iş ve aile hayatı arasında denge kurmak geliyor.
Kariyer mi? Aile mi? Terfi etmek mi? Çocuk yetiştirmek mi?
Bunlar kadınların hem akıllarını kurcalayan hem de bir kısır döngüye girmelerine neden olan sorular.
KadıköyŞifa Ataşehir Hastanesi’nden Uzman Klinik Psikolog Merve Büyükkucak çalışan annelerin iş ve aile hayatı arasındaki dengeyi nasıl sağlayabilecekleri konusunda öneriler sunuyor.
Bundan belki de elli sene öncesine kadar kadınlar arasında çalışmamak ve ev hanımı olmak, bir yandan da çocuklarının bakımlarının her aşamasını üstlenmek bir normken, son yıllarda bu durumun hızlı bir değişime girdiğini, var olan işgücünün erkekler kadar olmasa da büyük kısmının kadınlar ve daha da önemlisi anneler tarafından oluştuğunu görüyoruz.
Kimileri tarafından “süper” kadınlar olarak ilan edilen bu kadınların iş hayatlarında yaşadıkları mücadelenin yanında hepimizin bildiği gibi aynı zamanda evlerini idare etme ve çocuklarının bakımını üstlenme gibi birden çok görevleri var.
Her ne kadar buna paralel olarak birçok ailede erkeklerin de ev idaresi ve çocuk bakımı konusunda eskiye kıyasla rollerinin biraz daha arttığı söylenebilse de bazen tüm bunlara ek olarak ailedeki yaşlı ve/veya hastaların bakımına destek olmak da kadınların sorumlulukları arasına girebiliyor. Hal böyle olunca da tüm bu sorumluluklar arasındaki dengeyi kurmak büyük bir maharet istiyor.
Kadınların %50’si aile ve iş arasında denge kurmakta zorlanıyor!
Kadınlar hayatlarının bir döneminde kariyer mi yoksa aile mi kendileri için daha öncelikli diye bir karar vermek durumunda hissedebiliyorlar. Özellikle çoğu kadın çocuk doğurma kararıyla bu konuda belli bir yol ayrımına gelebiliyor.
Birçok araştırma ise bu dengeyi kurmanın neredeyse imkansız olduğunu gösteriyor. Araştırma sonuçları kadınların yaklaşık yarısının aileleri ve iş hayatları arasındaki dengeyi kurmakta güçlük çektiğine işaret ederken, kadınların yaklaşık üçte birinden fazlası ise bu dengeyi yaratmak ve her şeye yetişebilmek uğruna sürekli bir koşturmaca içerisinde olduklarından yakındıkları görülüyor. Bu duruma bir çözüm olarak son yıllarda batılı ülkelerde yapılan birçok bilimsel çalışma kadınların erkeklerden farklı olarak yüksek maaşlar almak yerine aile ve iş hayatları arasındaki dengeyi kurmalarına yardımcı olacak şekilde daha esnek çalışma koşullarını arzu ettiklerini gösteriyor.
Elbette ki bu sonuçlar özellikle orta ve üst sosyoekonomik sınıfa mensup kadınlar için daha anlamlı; zira ekonomik koşullar bozulduğunda ya da kriz dönemlerinde kadınların da ev ve iş dengesini zora sokma pahasına daha yüksek oranlarda tam zamanlı bir işi tercih ettiklerini söylemek mümkün.
Her çocuğun mutlu, hayatından memnun bir anneye ihtiyacı var!
Aslında “denge” ile vurgulanmak istenen her yeni gün yapılacaklar listesine yenilerini eklemek değil, her gün yapılan şeylerden daha fazla tatmin sağlamak olarak algılanmalıdır. Bu noktada var olan yaygın bir yanlış kanı nedense her kadın için aile ve iş hayatı arasındaki bu dengenin aynı anlama geldiğidir. Özellikle toplumsal normlar gereği kadınların işlerine daha az, ev ve çocuklarının bakımlarına ise daha fazla zaman ayırmaları gerektiği yönünde sosyal bir baskının varlığından bahsedilebilir. Ancak bu dengenin ne yazık ki yazılı bir reçetesi bulunmamaktadır.
Aile yaşantısı ve iş hayatı arasındaki dengenin nasıl kurulduğu tamamen kişisel bir meseledir. Eğer her gün zihninizde yapılacaklar listesi ile dolaşıyor ve birçok şeye yetişememekten yakınıyorsanız o zaman sizin için var olan bir dengeden bahsetmek mümkün olmayabilir. Söz konusu kişi için hangi tarafa ağırlık vermek daha az kaygı uyandıracaksa o doğrultuda hareket etmekte fayda var.
Malum, her çocuğun en başta mutlu ve seçimlerinden, hayatından memnun hisseden bir anneye ihtiyacı var. Ne aklı evinde ve çocuğunda kalan bir anne iş dünyasında istediği kadar verimli ve başarılı olabilir ne de aklı işinde kalan ve içten içe bir kariyer özlemi olan bir annenin çocuğu ile kurduğu ilişki sağlıklı olabilir.
Örneğin özellikle toplumsal normlar ya da “sağlıklı” çocuk yetiştirme öğretileri nedeniyle çoğu annenin çalışma ihtiyacı ya da arzusu doğrultusunda suçluluk hislerine kapıldığını görebiliyoruz. Ya da çalışan annelerin birçoğunda çocuklarla geçirilen zamanın azlığı da benzer suçluluk duygularına sebep olabiliyor. Ancak çalışmayan ve ev hanımlığını seçen birçok kadının dahi gün içerisinde çocuklarını oyun gruplarına dahil ettiklerini, kendi sosyal alışkanlıklarını devam ettirmeye çalıştıklarını (ör: bir arkadaşla kahve içme, spora gitme vb.), hobi edindiklerini biliyoruz.
Tüm bunlar bize hiçbir kadından 7/24 annelik yapmasının beklenemeyeceğini, bunun hem çocuk hem de anne açısından hiç sağlıklı olmadığını gösterir niteliktedir. Çocuklarla geçirilen sürenin miktarı değil içeriği ve duygusal açıdan doyuruculuğu, annenin de bu ilişkide gönüllülük ve arzu ile kendini var etme esası önemlidir.
Önemli olan kişisel dengeyi oluşturabilmek!
Günümüz kadınları hem çok iyi bir anne, hem çok iyi bir eş, hem de kariyer sahibi bir iş kadını olmayla başa çıkmaya çalışıyorlar. Ancak, ne yazık ki aile ve iş yaşantısı arasında kurulabilecek tam bir dengeden bahsetmek, bunu elde edebilmek mümkün değil.
Hiçbirimizin hayatı bu anlamda eşit parçalara ayrılabilecek bir pasta değil. Önemli olan herkesin kendine uygun, kişisel bir denge, bir uyum ve ahenk oluşturarak çocuklarına, eşine, evine, işine ve elbette kendine ayıracağı zamanı hayattan tatmin olacak şekilde ayarlayabilmesidir.
Birçok bilimsel çalışmanın erkeklerin kadınlara kıyasla kendilerine daha fazla boş zaman yaratabildikleri ve bu zamanlarda kendilerine iyi gelebilecek aktivitelerle meşgul olabildikleri yönünde hemfikir olduklarından da yola çıkarak dengeyi kurma adına oluşturulan denklemin içine mutlaka günde 10–15 dakikalık dahi olsa kadınların kendilerine ait bir zamanı dahil etmeleri ve özellikle evin sorumlulukları konusunda eşlerine biraz daha rol vererek bu yükü paylaşmalarının onlara yardımcı olacağı söylenebilir.