Çalışan annelerin bu hisler ve vicdan azabı ile düştükleri tuzaklardan biri çocuklarının sevgilerini kaybetmelerine sebep olacağına inandıkları “hayır” kelimesini kullanmaktan kaçınmaktır. “Hayır” demek ne yazık ki çalışan anneler tarafından çocuğun ilgi ve sevginin yanı sıra isteklerinden de mahrum bırakılması şeklinde yorumlanabilmekte, böylelikle sevgi ve sınır koyma arasındaki denge kolayca bozulabilmektedir. Birçok çalışan anne görüşülemeyen zamanın ve yeterince gösterilemediğine inanılan ilgi ve sevgi açığının çocuğun tüm isteklerini fazlasıyla yerine getirerek kapatılacağı şeklinde yanlış bir inanış geliştirirler. Ancak sağlıklı bir çocuk yetiştirmenin en temel kuralı çocuklara isteklerini erteleyebilmeyi öğretmek, dolayısıyla uygun olmayan zamanlarda hayır diyerek onları sınırlayabilmektir. Aksi takdirde çocuk her zaman daha fazlasını ister. Suçluluk duygusuyla hiçbir kayıp yaşatılmamaya çalışılan bu çocuklar her istediklerinin gerçek olduğu gerçek dışı bir yaşam yaşamaya başlarlar ki ev dışında çeşitli kısıtlamaların olduğu ve bu kısıtlamalar ile kuralların tutarlı bir şekilde uygulandığı ortamlar bu çocuklar için bir kâbus haline dönüşebilir. Örneğin bu çocukların özellikle okula başladıklarında ciddi engellenmeler ve sınırlamalar karşısında büyük oranda uyum sorunları yaşamaları kaçınılmazdır; çünkü ne okul ne de dış dünya tıpkı ebeveynleri gibi onların ayakları önünde eğilmeyecektir.
74
Çok sık yapılan kayıp zamanı telafi çabalarının içerisinde annenin her boş vaktini çocuğuyla birlikte geçirmeye çalışması sayılabilir. Çünkü annelik fedakârlık, kendinden özveride bulunmak ve çocuğunu her şeyden önde görmek demek olarak algılanmaktadır. Bu noktada anneler kendilerinin de iyi hissetmeye ihtiyaçları olduğunu ve her diğer yetişkin gibi kendine özgü birçok ihtiyacı (örneğin arkadaşlarla sosyalleşmek, biraz yalnız kalmak, eşiyle baş başa kalmak vb.) olabileceğini unutmaktalar. Kaldı ki kendini ve tüm vaktini çocuklarına ayıran annelerin de zamanla bunaldığı, çocukları ile ilişkilerini bir “iyi annelik görevi” gibi gönülsüz şekilde sürdürdükleri görülmektedir ki bunun iki taraf için de faydası olmayacağı açıktır. Kendisi iyi hissetmeyen bir annenin çocuğu ile kuracağı ilişkinin kalitesi de ne yazık ki o oranda kısıtlı olacaktır. Bu noktada hatırlamak gerekir ki uçaklarda yaşanan acil durumlarda dahi ebeveynlere çocuklarından önce oksijen maskelerini kendilerine takmaları beklenir.
75
Son yıllarda giderek artan sayıda annenin özellikle maddi sebeplerden ötürü iş hayatına geri dönmek durumunda kaldığı göz önünde bulundurulduğunda merak edilen en önemli nokta anne-çocuk ilişkisini en çok etkileyen faktörün ne olduğudur. Araştırmalar en temel faktörün annenin çalışıyor olmasıyla ilgili hisleriyle nasıl başa çıktığı olduğunu göstermektedir. Anne, çalışıyor olmak ve çocuğunun gündüz bakımını bir başkasına devretmek ve onunla görece daha az vakit geçirmekten ötürü yaşadığı kaygı ile ne kadar iyi baş ederse bu ayrılık ve yaşanan kayıp durumunu da çocuğu ile ilişkisinde o kadar iyi yönettiği görülmektedir. Birçok araştırma ve var olan gelişim teorileri annenin çalışıyor olmasından ziyade annenin bu konumu ve durumunun kendisinde yarattığı stres ve kaygı ile baş etme derecesini ve içine girdiği yanlış davranış kalıplarının çocuğuyla ilişkisini ve çocuğunun gelişimini etkileyen esas faktörler olduğunu göstermektedir. Özellikle annelerin çalışıyor olmalarından duydukları tatmin ve bu rollerinin eşleri tarafından desteklenmesinin annenin genel iyilik hali ve dolayısıyla çocuğuyla ilişkisinde daha olumlu bir hava oluşturduğu görülmektedir. Yani mesele çalışmaktan çok annenin bu konuyla ilgili hisleri ile nasıl başa çıktığıdır. Araştırmalar part-time çalışan annelerin çalışmayan annelere oranla daha az depresif şikayetler yaşadıklarını ve genel sağlık durumlarının daha iyi olduğunu, full-time çalışanlara oranla ise daha az ev ve iş arasında denge kurmakta zorlandıklarını göstermektedir. Buna ek olarak aslında çalışmayı arzu eden ancak evde kalan annelerle yapılan birçok çalışma ise bu annelerde depresif duygudurumunun sıklıkla gözlemlendiğini bildirmektedir.
76
Çocukların en temel ihtiyaçları sevgi, ilgi ve ihtiyaçlarının görüldüğü, anlaşıldığı sıcak, güvenli ve tutarlı ilişkilerdir. Sağlıklı gelişimleri için ise en temel mesele birlikte geçirilen süreden çok çocuğun sevildiğini, önemli ve değerli olduğunu hissetmesidir. Kendi sağlığını, ihtiyaçlarını ve mutluluğunu en az çocuğu kadar gözeten, çalışma yaşamıyla ilgili kaygıları ile başa çıkabilen, çocukları ile kısıtlı da olsa doyurucu ve kaliteli zamanlar geçirebilen anneler bu gelişime en güzel şekilde destekleyeceklerdir
77
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.