Ayşe Arman: ''En güzeli de kahkahalar atarak sevişmek!''

Ayşe Arman'ın oyalamaca.blogspot'a verdiği çok ses getirecek röportajı...

Yıllarca cinsellikle ilgili yazmadığın ya da sana  bununla ilgili sorulmayan bir şey kalmadı aslında. Farklı ne sorabilirim dedim ve aklıma Charles Bukowski’nin bir kitabında okuduğum şu dizeler geldi. “ Bazen hiç düzüşmemek, yarım yamalak bir düzüşmeden daha iyidir. Yanılıyor da olabilirim… Hatta genellikle yanıldığım söylenir.” Katılır mısın buna ?

- Benim için yarım yamalak da olsa, hele ki içinde aşk varsa, sevişmek, hiç sevişmemekten daha iyidir! İrili, ufaklı bütün sevişmeler güzeldir… En güzeli de kahkahalar atarak sevişmek…

"SAATİNİ ÇIKARMADAN SEVİŞEN ERKEKLER ÇORABINI ÇIKARMADAN SEVİŞEN ERKEKLERE BENZİYOR"

Ve benim en en sevdiğim yazılarından biri "Sevişirken saatinizi çıkaranlardan mısınız?" başlığıyla yazdığın yazıydı. Yalnız başlıktan bağımsız olarak sadece sevişirken değil, bir olay bir durum karşısında kimlik olarak soyunmayı anlatan bir yazıydı aslında. Saatini en son ne zaman nerede ne için çıkardığını merak ediyorum…

-Röportaj yaparken, yüzük-müzük-saat ne varsa çıkarıyorum… Kendimi tamamen karşımdakine veriyorum. Teslim oluyorum. Karşındakini ruhen, kalben soymak istiyorsan senin de bunu yapman gerekiyor. Sen kendi kabuğundan kurtulamazsan, karşındakine bunu hiç yaptıramazsın!

Nedense saatimi çıkarmak, bir tür, o ana dair şeylerden kurtulmak gibi geliyor… Saçma belki ama yapıyorum… Ve evet, sevişirken de çıkarıyorum… Saatlerini çıkarmadan sevişen erkekler, benim için çoraplarını çıkarmadan sevişen erkeklere benziyor!

Bir de o çok ses getiren 40 yaş pozların var. Evli ve bir çocuk sahibiyken, kimilerine göre saygınlığın en tepesindeyken, senin “seksi” ama genel algının “çıplak” dediği o meşhur fotoğrafları çektirdin.  Baban yaşıyor olsaydı,  o fotoğraları yine çektirir miydin?

-Elbette! Ne zaman babamı dinledim ki… Kafamın dikine gitmeyi babamdan öğrendim ben! Tabi ki çektirirdim! Şu anda da banyomda asılı o fotoğraflar. Hatta 50’imde yeniden yapayım diyorum. Eğlendim Nihat’la çalışırken. Kavga da ettik. O öyle bir adam, bir sürü duyguyu aynı anda yaşıyorsun.

Ama şahane bir fotoğrafçı. Bir sanatçı o. Bir sürü şey öğrendim ondan. Elimi, kolumu ne yapmam gerektiğini, bacağımı n’aparsam daha ince görünebileceğimi… Hala ondan öğrendiğim şeylerin ekmeğini yiyorum. O bir büyücüdür. Her kadının bir Nihat Odabaşı fotoğrafı olmalı.

Sana göre bir sürü şey çok normal… 25 yaşındaki Alya sana gelse ve 55 yaşındaki bir adama sırılsıklam aşık olduğunu söylese…

-Üzülürüm ama yapacak bir şey yok! Onun hayatı, karışamam, geçici bir delilik yaşadığını düşünürüm… Ve gerçekten geçmesi için beklerim. Geçer de… 30 yaş çok fazla çünkü… İnsanın içi titriyor çocuğu söz konusu olunca. Ama dediğim gibi kimsenin hayatına da müdahale edilemiyor. Nasihat filan da palavra…