'The Host' Alacakaranlık'a rakip!
29 Mart’ta gösterime girecek The Host filminin yapımcılığını da üstlenen Stephenie Meyer, bir yandan film setinde çalışırken bir yandan da kitabın devamı için çalışmalarına başladı.
Synopsis
Sevdiğiniz her şey bir anda elinizden alınsaydı ne
yapardınız?
The Host – Göçebe “Alacakaranlık Serisi” (Twilight Saga) yaratıcısı
dünya çapında en çok satan yazarlar arasında olan Stephenie
Meyer’ın bir sonraki büyük aşk hikâyesi. Bilinmeyen bir düşman
insan ırkının bedenlerini ele geçirip, zihinlerini yok ederek
tehdit ediyor. Melanie Stryder (Saoirse Ronan) ise sevdiği
insanları –Jared (Max Irons), Ian (Jake Abel), kardeşi Jamie
(Chandler Canterbury) ve amcası Jeb (William Hurt)- korumak için
her şeyi göze alıyor ve tehlikeli yeni bir dünyada sevginin her
şeyin üstünden gelebileceğini kanıtlıyor.
Yakın bir gelecekte uzaylı bir istilacı ile bir insan hayatta kalabilmek için, sevdikleri adamlar için ve gezegenin geleceği için Alacakaranlık Serisi yazarı Stephenie Meyer’ın bilim kurgu kitabından uyarlama The Host- Göçebe’de aynı bedende tutsak olacaklar.
Yeryüzü ruhlar tarafından sömürülmekte, bir uzaylı türü
insanları kendi bedenlerinden edip gezegenler arası seyahat edenler
için yeni evlere dönüştürdüler. Ruhlar gezegeni daha güvenli,
temiz, barış dolu bir hale getirdiler- ama düşünülmeyecek bir şey
karşılığında: insan ırkının çoğunluğu yok edildi. İsyankâr genç
Melanie (Saoirse Ronan) gibi küçük bir grup insan saklanarak
kurtuldu. Onların hayatı sürekli olarak yakalanmaktan ve imha
edilmekten kaçma çabası ile geçiyor.
Yeni gelenlere beden sağlamakla görevli olan Avcı (Diane Kruger)
tarafından tutsak alınan Melanie intihar girişiminde bulunur. Fakat
mucizevi bir şekilde hayatta kalır ve Göçebe adında bir ruh
ameliyat ile ona aktarılır. Avcı Göçebe’den Melanie’nin hatıraları
aracılığı ile kurtulan diğer insanlar hakkında bilgi almaya
çalışınca, Melanie’nin inatçı bilinci karşı koyar.
Melanie yavaş yavaş kaybolmak yerine Göçebe’yi sevgilisi Jared (Max Irons), 11 yaşında ki kardeşi Jamie (Chandler Canterbury), amcası Jeb (William Hurt) dâhil kendi ailesini bulmaya ikna eder.
Filmin oyuncuları Oscar® adaylığı olan Saoirse Ronan (Hanna, The Lovely Bones, Atonement), Max Irons (Red Riding Hood, Dorian Gray), Diane Kruger (Inglourious Basterds, National Treasure: Book of Secrets, Troy), Jake Abel (Percy Jackson & The Olympians: The Lightning Thief, I Am Number Four, The Lovely Bones), Chandler Canterbury (The Curious Case of Benjamin Button), Frances Farmer (Titanic, Unforgiven) and Oscar® Ödüllü William Hurt (Kiss of the Spiderwoman, A History of Violence).
The Host – Göçebe The Truman Show, The Terminal, In Tıme, Lord of War ve Gattaca gibi filmlerin yazar ve yönetmeni Andrew Niccol tarafından yönetildi ve senaryoya uygulandı. Yapımcılığını ise Nick Wechsler (Magic Mike, Requiem for a Dream), Paula Mae Schwartz and Steve Schwartz (The Tree of Life, The Road), and Stephenie Meyer üstlendi.
PRODÜKSİYON NOTLARI
Stephenie Meyer’ın The Host’u yapma fikri aklına geldiğinde Phoenix’ten Salt Lake City’e çöllü yollardan yaptığı araba yolcuğundaymış. Tek başına yaptığı saatler süren yolculuğun ardından “Tek bir bedende iki kişilik olması fikri aklıma geldi.” diyen Meyer, “İkisi de farklı insanlara âşıklar ki bu da dikkate değer şekilde anlaşmazlığa yol açıyor. Dağınık ve karmaşık ilişkileri seviyorum. Üstünde çalışması zevkli oluyor.” açıklamasında bulunuyor.
Popüler yazar aynı zamanda aşk konusunu incelerken eğleniyor ama bu filmde sadece romantik aşkı incelemedi. Meyer açıklamasına şöyle devam ediyor “Film anneliğe ait sevgiyi de içeriyor ki bu benim hayatımın büyük bir kısmını kaplamakta. Topluluk ve ait olduğun topluluğa olan sevgi var. Kendime şunu sordum birisini sevdiğinde bu seni kendi insanların için hain yaparsa ne olur? Aşk size başka türlü davranamayacağınız şeyler yaptırıyor. Çatışmalar ve düzensizlik yaratıyor.”
Hikâye şekillenmeye başladığında yaptığım çöl yolculuğuna dayanıyor. “Sürekli varlığına kesin olarak baktığımız şeyleri düşündüm: görüyor olmamız, yürüyebilmemiz ya da nasıl tat aldığımız ve de duyduğumuzu.”
Meyer orijinal hikâyeyi genişlettikçe daha ciddi bir hikâye oluşturmaya başladı. Daha önce yazdığı hikâyelerden çok daha derin. “Alacakaranlık kitapları daha çok romantik aşkı, sevgiyi anlatıyordu ve bu sizi tekrardan 17 – 18 yaşında hissettiriyor.” Ve ekliyor “Dünya da aşktan başka bir şey yok. Aşk için her şeyi yapar ve her şey olursunuz. Düş olarak ziyaret etmesi zevkli bir yer oluyor.”
“The Host hayatta ki dengeyi bulmak ile alakalı. Tabii ki romantizm var ama bilim kurgu elementleri dışında, çok daha yetişkin ve gerçekçi bir hikâye.”
Hikâyeyi bilim kurgu sahneleri oluşturuyor. “Dünya hırsız
stilinde ele geçiriliyor. Kendilerine ruh diyen bu yeni oluşumlar
daha barışçıl, uyumlu bir grup. Dünyamızın birçok problemini
çözüyorlar. Artık açlık yok, hastalıklar yok ya da korku ya da
şiddet. Kimse aldatmıyor ya da çalmıyor. Bir yabancının size zarar
verme düşüncesi artık yok.” diye anlatıyor Meyer.
Tabii ki geriye kalan bir avuç insan bu ütopik yaşamın güzelliğini
göremiyorlar çünkü tüm sevdikleri ellerinden alınıyor. “Onlar için
en önemli insanlar dâhil her şeylerini kaybediyorlar. Ama bu hikâye
uzaylıların tarafından bir gözle anlatılıyor ki bu da daha önce çok
kullanılan bir yaklaşım değil."
The Host kitabı 2008’te yayımlandığında 26 hafta boyunca The New
York Times’ın ve 36 hafta boyunca the Los Angeles Times’ın en çok
satanlar listesinde 1 numara olarak kaldı.
Yapımcı Nick Wechsler Meyer’ın ajansından The Host’un filmini
yapmakla ilgilenip ilgilenmediğini sorduklarını hatırlıyor. “Ben
iyi bir bilim kurgu hayranıyım ve kitabı okuyunca hemen teklife
atladım. Teması, karakterleri ve fikir beni çekti. Benim tek
düşündüğüm en çok satanlar listesinin birincisi olan bu kitabı
kimsenin niye hala satın almadığıydı.” diyor Wechsler.
Meyer, Requiem for a Dream (Bir Rüya İçin Ağıt), The Time
Traveler‟s Wife (Zaman Yolcusunun Karısı) and The Road gibi
kitapların film uyarlamalarının yapımında bulunan Wechsler’ın The
Host’u en başarılı şekilde uyarlayacağına inandığını söylüyor.
Wechsler “Steve, Paula ve ben bir projenin yapımcılığını
üstlendiğimizde filmi kendi paramız ile
geliştiriyoruz. Bu bizim daha yaratıcı olmamızı sağlıyor ki bu da
Stephenie Meyer’ın ilgisini çekti. Filme ilgiyle yaklaşacağımız ve
büyük bir macera yapacağımız üstünde anlaştık.”
Yapımcılar, senaryo yazarı ve yönetmen arayışına girdiklerinde Wechsler Meyer’a favori bilim kurgu filmini sormuş ve Meyer’da konun nasıl geliştiğini şöyle açıklıyor “Bir numaramın Gattaca olduğunu söyledim. Aletler, lazer tabancaları ya da dövüşen robotlar hakkında olmamasını seviyorum. İnsanlık hakkında, bilgisayarda ne kadar harika bir uzay gemisi yapıldığı hakkında değil. Bizim dünyamız dışında bir yere gidiyoruz ama oyuncuların performansı ve hikâye sayesinde içinde yaşadığımızı hayal edebildiğimiz bir dünya haline geliyor.”
Niccol, Meyer’ın kitabı için hem filmin yönetmenliğini hem de senaryo yazarlığını yapmayı kabul etti. “Tabii ki Alacakaranlık‟ın popülerliğinin farkındaydım. Ama basitçe kitabın ve hayranlarının hakkını vermek istedim. Bir bardağa iki kez yıldırım düşmesi çok düşük bir ihtimal. Ama diğer yandan Stephenie‟ye karşı durmam.” diyor.
Meyer uyarlama sürecini daha önce birçok kez yaşadığı için masaya geldiğinde birçok opsiyonu varmış. “Her hangi bir uyarlamanın yüzde 95‟i uzlaşma yüzde 5‟i ise sinir asabı.” olarak belirtiyor Meyer. “Film yapımcılığının yaratıcı tarafında olan herkes alabileceği en iyi sonucu ister. En iyisini isteriz çünkü hikâyenin nasıl anlatıldığı ile ilgileniriz, hedef kitlemiz kim diye ya da gişemizin ne kadar olacağı ile değil.”