Kadınların depresyona daha yatkın olmalarının altında yatan nedenler...
Uzm. Psk. Evin Güldoğan, depresyon hakkında bilgilendiriyor.
Depresyon birçok psikolojik hastalığa göre daha adil aslında. Çünkü zengin fakir, patron, işçi vs ayrım yapmadan herkesin kapısını çalabiliyor. Ama aynı adalet cinsiyet konusunda yok ne yazık ki. Kadınların depresyona yakalanma oranı erkeklerin iki katı. Hatta biraz üstünde. Kadınlar çok daha fazla depresyona giriyor.
Peki, neden böyle? Birçok nedenden bahsetmek mümkün.
Mesela genetik. Ailede depresyon geçmişi olması, erkeklerden
farklı olarak kadınların daha fazla depresyona girmesine sebep
oluyor. Kadınların depresyona daha fazla girmesine sebep olan
bir diğer neden doğurganlıkla ilgili. Eğer bir çocuğun
dünyaya gelmesi için gerekli şartlar varsa bir çocuk dünyaya
getirmek, bir cana can vermek kadına olağanüstü doyum veriyor. Ama
ya çok istendiği halde anne olunamıyorsa… Toplumda kısır damgası
yiyen, eşine yetmediğini düşündüğünden kendisi boşanmayı teklif
eden ya da kırsalda ikinci kadını kabul etmek zorunda kalan
kadınların halini bir düşünsenize. Ne yazık ki uzun ve ağır
depresyonlar yaşıyor bu kadınlar. Tedavisi mümkün olan bir
durumda da depresyona eğilim devam ediyor.
Mutlu bir evliliği olan ve isteyerek çocuk sahibi olan kadınlar için de durum her zaman parlak değil. Özellikle çalışan kadınların eşinden ve aile çevrelerinden yeteri kadar destek görmemesi durumunda işi ile çocuğu arasında karar vermek zorunda kalması ya da ikisini en iyi şekilde yapabilmek için uğraşan birinin kendisine zaman ayıramaması çok tüketici durumlardır. Her ki durumda da depresyona giren kadınları sayısı azımsanamayacak derecede.
Görüldüğü gibi sadece doğurganlığın altında bile depresyona davet çıkaran birçok alt neden çıkıyor. Ancak asıl geniş olan konu sosyal yapı yani ataerkil düzen. Kadının erkeklerle aynı haklara sahip olamadığı, erkeğin gücüne ve kudretine odaklanan, kadının ikinci planda kaldığı toplumlarda -ki bizim ülkemizin bu yapıda olduğunu söylemek yalan olmaz- kadınlar erkeklere göre çok daha depresyona yakalanıyorlar. Daha çocukken “ayıp”, “günah”, “yapma”, “sakın” kelimeleri kız çocuklar için daha cömertçe kullanılıyor ne yazık ki. Çocuklukta başlayan engellenme ve yasaklar büyüdüğünde de devam ediyor. Ataerkil kurallar gereği tercihleri yok sayılan örneğin okumak isterken küçük evlendirilen kadınlar, dayak yediği kocasından boşanmak istemesine rağmen töreler gereği ayrılamayan kadınlar ya da iş hayatındaki sadece kadın olduğu için ayrımcılığa maruz kadınlar var. Bu örnekler çoğaltılabilir, ancak temel mantık şu ki ataerkil yapının kuralları tün hayatı şekillendirdiğinden kadınlar hayatın her alanında engellenme yaşabiliyor.
Toplumsal düzen evliliği de etkiliyor. Evlilik içindeki rol paylaşımının dengeli olmaması, kadının sosyal hayattan alıkonması, çocukların tüm sorumluluğunun kadına verilmesi, kadının evde karar yetkisi olmaması, erkek şiddetine maruz kalmak, aldatılma gibi evlilik içi birçok sorun kadınları derinden etkiliyor.
Ve sonuç olarak depresyona daha eğilimli oluyorlar…