Bağlanma sorununun asıl nedeni şaşırtıyor!
Anne sevgisinden yoksun kalma bağlanma sorunlarına neden oluyor...
Anne sevgisi bir çocuğun duygusal ve sosyal gelişiminin temelini oluşturuyor. Sosyal iletişim becerileri, empati kurabilme yeteneği ve hatta ileride karşı cinsle yaşanacak romantik bir ilişkinin niteliği bile bu ilişkiye göre şekilleniyor.
Uzun sureli ve ciddi ilişkileri yaşamakta zorlanan
yetişkinlerin klinik öyküsüne bakıldığında, çocukluk döneminde
güvenli bir anne - çocuk bağı yaşamadıkları gözlemleniyor. Yine de
daha sonraki dönemlerde yaşanan olumlu ilişkiler ve güven temelli
sevgi dolu bir eş sayesinde, anne sevgisi almadan büyümüş bir
çocuk, kendi yaşamamış olsa bile çocuğuna anne sevgisi
verebiliyor.
Bu durumun doğanın bir oyunu ve annelik içgüdüsünün daha bebek dünyaya gelmeden yerleşen bir duygu olduğunu anlatan DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’den Klinik Psikolog Dr. Ayşe Bombacı; “Dünya üzerindeki hiç bir duygu anne sevgisi kadar güçlü ve içten değildir. Bu yoğun duygu sayesinde bir anne, tüm zamanını ve enerjisini çocuğunun bakımı için vermeye hazırdır.
Bir başkası için yapmayacağı birçok şeyi çocuğu için hiç düşünmeden yapar. Bebeğini besleyebilmek için uykusuz kalabilir, bir yılda ortalama 4 bin 500 defa onun altını değiştirebilir. Çocuğuyla ilgili istenmeyen bir tehlike söz konusu olduğunda hiç düşünmeden onu korumak için kendini feda edebilir.
Sevgi ve bağlanma hormonu olarak bilinen Oksitosin hormonunun seviyesi hamilelikle birlikte yükselmeye başlar. Böylelikle bir anne adayı, bebeğine olan bağını henüz daha ona hamileyken güçlendirmeye başlar” dedi.
Bağlanmada etkili olan diğer bir hormonun ise, doğum sancılarının arttığı son evrede salgılanan Endorfin hormonu olduğunu anlatan Bombacı; “Endorfin, insan bedeninin ürettiği bir ağrı kesicidir ve morfin gibi sakinleştirici etki yaparak doğumu kolaylaştırır.
Çocuk dünyaya geldiğinde yaşanan sancılar bir anda unutulur; çünkü Endorfin hormonunun seviyesi doğumdan sonraki ilk saatlerde de hala yüksektir. Anne, doğum sonrası bebeğini kucağına aldığında, onunla dokunarak iletişim kurduğunda ve emzirmeye başladığında bağlanma ve sevgi hormonu olan Oksitosin yüksek seviyede salgılanmaya devam eder.
Bağlanmayla birlikte güçlenen anne sevgisi, duygusal ve fiziksel olarak yardıma muhtaç olarak dünyaya gelmiş bir bebeğin bütün ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli koşulları sağlar. Yine de bu duygu doğumdan sonra otomatik olarak gelişmez. Anne-bebek arasındaki iletişim ve bedensel temas bağlanmanın sağlanması için çok önemlidir” dedi.
Ancak yapılan araştırmaların, tek başına hormonların anne sevgisinin oluşmasın da yeterli olmadığını gösterdiğinin de altını çizen Bombacı, “60’lı yıllarda Amerika’da erken doğumla dünyaya gelmiş bebekler uzun süre yoğun bakımda tutulurdu ve haftada sadece bir kere annelerine gösterilirdi. Onlarla bedensel temas ve duygusal ilişki kuramayan annelerin, çocuklarını fiziksel olarak daha çok hırpaladıkları tespit edilmiştir.
Neyse ki artık günümüzde erken doğum sonrası anne ve bebek arasında yaşanan tensel temasın, bebeğin gelişim sürecini de hızlandırdığı kabul görmüştür. Bu sayede, yeni doğan yoğun bakımında, bebeğin annenin çıplak göğsüne bırakıldığı ve prematüre bebekleri yaşama bağlayan ‘Kanguru Yöntemi’ uygulanır” dedi.
Anne sevgisini benzersiz kılan diğer bir özelliğin ise algılar olduğunu anlatan Bombacı, “Bir anne, gece uykusundayken bile bebeğinin en ufak bir kıpırtısında uyanır ve onun ihtiyacını karşılar.
Annelikle birlikte algıların daha açık bir hale geldiği gerçeği, farelerle yapılan deneylerde de gösterilmiştir. Buna göre, anne olmuş farelerin labirent içinde yiyecek aramada ve bulmada daha zeki ve cesur davrandıkları saptanmıştır” dedi.