"Ben bu evde lütfen kalıyorum"
Ayşe Özyılmazel ile nikah masasına oturan reklamcı Ali Taran'ın 24 yıllık eski eşi Selma Ann Desmond, çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Ayşe Özyılmazel ile nikah masasına oturan reklamcı Ali Taran'ın
24 yıllık eski eşi Selma Ann Desmond boşandıktan sonra
yaşadıklarını ilk kez Vouge'un 'Yüzleşme' sayfasına anlattı.
İşte uzun süredir kanser
tedavisi gören Desmond'un anlattıkları
Ali 'nin benim üstümde çok hakkı vardır. Bana çok iyi baktı. Sevdi,
saydı, değer verdi. Beni hep el üstünde tuttu. Allah ondan razı
olsun. Hep yanımda kalmasını istediğim Ali, bir gün beni
istemediğini söyledi, daha doğrusu mesaj olarak yazdı ve gitti.
Kısa süre sonra yeniden evlendi. Yeni karısına çok aşık olduğunu
düşünüyorum, çünkü onun için fedakarlıklar yaptığını görüyorum.
Buraya kadar olanlar erkeğin yıllarını geçirdiği karısından ayrılıp
genç bir kadına gitmesi olarak okunabilir. Ancak benim, daha
doğrusu bizim durumumuzun önemli bir ayrıntısı var; ben kanserim.
Bu durum her şeyi daha içinden çıkılmaz, trajik hale getiriyor.
Ölümün
kenarındaydım
Ali ile ikinci kez evlendikten yaklaşık iki sene sonra, meme
kanseri oldum. Hemen ameliyat yapıldı. İki memem de alındı,
yerlerine silikon takıldı. Ardından yoğun bir tedavi süreci
başladı: Kurtuldum, kurtulduk! Ali'yle birlikte başarmıştık. Bu 9
ayda birbirimize hiç olmadığı kadar yakınlaştık. Çünkü Ali tamamen
bana konsantre olmuştu. İşlerini evden yürütmeye başladı. Bana
kendi bakmak istedi. Göğüslerimdeki dikişlere pansuman yapıyor,
beni kendi elleriyle yıkıyordu. Hiç unutmuyorum, saçlarım dökülmeye
başladığında kafamı kazıdı. Fakat üç ay sonra bu kez karaciğerde de
kanser bulundu. Ama beni ölümün kenarına getiren bu hastalığı
yenmek için her şeyi yapmalıydım.
KOPUŞUMUZU FARKETMEDİM
- O zaman fark etmemiştim, ama şimdi geriye dönüp baktığımda,
Ali'yle kopuşumuzun yılın ilk aylarında başladığını anlıyorum: ABD
'de öğrenci olan oğlumuz Kuzey 'in evini kapatıp, anne-oğul
İstanbul 'a dönmüştük. Ali bizi havaalanında karşıladı, ama suratı
beş karıştı. Beni gördüğüne hiç memnun olmamış gibiydi. Eve geldik.
Bir süre sonra internete girdim, Hülya Avşar'la aşk dedikodularını
gördüm. İçimde bir şüphe yoktu. Hiç sorgulamadım. Beni üzen ve
kızdıran tek şey Ali'nin Zehra'yı spora götürmesi oldu. Aramızda
bir tartışma oldu, kalktı gitti. Gelir gelmez tatsızlık çıkardım,
diye kendime kızdım. Telefon açtım, özür diledim. Eve geldi.
Sarılıp öpüştük. Birbirimizi sevdiğimizi söyledik ama aramız bir
daha hiç düzelmediği gibi her gün daha da kötüye gitti.
Bir süre sonra benimle hiç konuşmamaya başladı. Evde terör
estiriyor, sorularıma, telefonlarıma cevap vermiyordu. İstersen
boşanalım ya da ayrı yaşayalım dedim. Ama hiçbir cevap alamadım.
Kafamda kurmaya başladım: Göğüslerim silikon, uçları yok. Acaba
onları görmekten rahatsız mı oluyor? Kanserli bir kadın ona ölümü
hatırlatıp moralini mi bozuyor? Dokunursa kendisi de kanser olacak
diye mi düşünüyor? Hepsini düşündüm ama başka birinin olduğunu hiç
düşünmedim.
Bir gün tartışırken "ben bu evde lütfen kalıyorum" dedi. Bu söz
beni altüst etti. Kendimi yine Çeşme 'ye attım. Konuşalım diye
mesaj attım. Cevap olarak seni görmek, seninle konuşmak, yazışmak
istemiyorum dedi. Ağlamaya başladım. Gitsin istemiyordum hiç. Onsuz
bir hayat, onsuz bir iyileşme süreci düşünemiyordum... Şimdi dönüp
baktığımda onun yavaş yavaş benden nasıl uzaklaştığını görememişim.
Mesajlarımı okumadan geri gönderiyordu. İlk kez Ali'nin benden
vazgeçtiği gerçeği kafama dank etti. Bir cuma günü avukatıma
boşanmak istediğimi söyledim, pazartesi günü boşanmıştık! Ali'yi
seviyordum ama o huzursuzluğa daha fazla dayanamayacaktım. Can ile
canan arasında, ben canımı seçtim.
Şimdi bu anlattıklarıma bakıp beni duygusuz, ruhsuz, tepkisiz bir
kadın sanmayın. Beni bile bile üzmesi canımı o kadar yaktı ki, bu
süreçte ben de ona zarar vermek istedim. Bazen işyerini basıp
kafasına bir şeyler atmayı, bazen karşısına çıkıp ağzıma geleni
söylemeyi, vurup kırmayı hayal ettim. Onu Allah'a havale etmeyi
uygun gördüm. Bu, içimi hafifletti.