Şamanizmden günümüze uzanan ve hala uygulanan Türk adetleri!

Kurşun dökmek, kapıdan sağ ayakla çıkmak, nazar olgusu gibi inanışlar nereden geliyor diye hiç merak ettiniz mi?

İşte Anadolu’da izleri süren, batıl inanç olarak kabul edilen bazı adet, gelenek ve inanışların şaşırtan kökleri…

“Sende nazar var!”

Çoğu ev ve iş yerinde nazar boncuğuna rastlamışsınızdır. Bir arkadaşınız iş yeri açtıysa gelen hediyelerin arasında mutlaka bir nazar boncuğu bulunur. Arabanın dikiz aynasına asılan nazar boncuğu, evlerin kapılarında hatta evde duvarlarda, kimi zaman kimsenin görmeyeceği şekilde gizlenerek de olsa hayatın bir yerinde nazar boncuğuna rastlanır.

Güzel ya da iyi bir şeye zarar geldiğinde, başka bir insanın kötü bakışlarından etkilendiğine inanılır. ‘Nazar değdi’ denildiğini duymayanımız yok gibidir.  Anadolu insanında “nazar” olgusuna yaygın bir inanış vardır. Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğuna, onların bakışlarının başka insanlara rahatsızlık verdiğine ya da kötülük getirdiğine inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu” “deve boncuğu” “göz boncuğu” vb. takılır. Bu inanış Şamanizm'den kalmadır.

Kurşun dökme

Şamanizm'de buna "kut dökme" deniyor. Kötü ruhlardan birinin çaldığı kutu "talih, saadet unsurunu" geri döndürmek için yapılan bir sihri ayindir. Kurşun dökme adeti de Şamanizm geleneklerinden.

Tahtaya vurma

Tahtaya vurma adeti, sadece Türk kültüründe değil bir çok Avrupa kültüründe de bulunuyor. Eski Türkler göçebe oldukları için, daha önce girmedikleri ormanlara girerken, ormandaki kötü ruhları kovmak için ağaçlara vurup bağırarak gürültü çıkarırlarmış. Bu davranış aynı zamanda doğa ruhlarına kötü olayları haber verip, onlardan korunma dilemek amaçlıdır.  Aranızda “aman başıma gelmesin, benden uzak olsun”  dercesine tahtaya vuran, ya da “tahtaya vur” diyen mutlaka vardır.

Mezar taşları ve küçük suluklar

Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri haline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülüyor. Anadolu’daki bu şaman inanışını gösteren pek çok tarihi mezar bulunuyor.  Günümüzde toplumda ulu kabul edilen kimselerin ölümlerinden sonra ruhlarından medet ummak ve mezarlarının kutsanışı şaman geleneğin devamı olarak nitelendiriliyor.

Mezarların ayak ucunda bulunan küçük suluklar; ruhların susadıkları zaman kalkıp oradan su içmeleri inancına dayanıyor. Ayrıca kuşların, böceklerin o suluklardan su içmesinin, ölmüş kişinin ruhuna fayda edeceğine inanılır.
Şaman kültüründe, ayinlerde kullanılan yardımcı ruhlar, kuş biçiminde tasvir edilmişlerdir. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhların Şamanlara, gökyüzüne yapacakları yolculukta yardımcı olacağına inanlıyor.

Bir dilek tut!

Dilek tutmak da Şamanizm kökenli bir davranış şeklidir. Tabiat ruhlarının dileklerin gerçekleşmesine aracılık ettiğine inanılır. Sanırız Anadolu’da dilek tutmayan insan ender bulunur.

Kimileri ise dilekler için ağaçlara bezler bile bağlamıştır. Şamanizm inancında dilek dileme şekilleri; türbelere, ağaçlara, çalılara bez ve çaput bağlanır. Küçük kumaş parçaları genel olarak ağaçlara çok önem verildiğinden ve yaşamın sembolü kabul edildiğinden ve yaşam üzerinde muazzam etkileri olduğu düşünüldüğünden, bunların dallarına bağlanır ve dileğin gerçekleşmesi beklenir.  Günümüzde Anadolu’da bu eski gelenek halen devam ediyor. Bu ritüelin temelinde ise doğadaki her varlığın bir ruhu olduğu inancı yatıyor.

Su içerken kafanın elle desteklenmesi

Bu da bir Şaman geleneği kalıntısıdır. Şöyle ki, su içerken insan aklı başından kaçabilir diye kafa elle tutulurmuş.

Kapıdan sağ ayakla çıkma

Kapıdan çıkarken sol ayağın önce atılarak geçilmesinin uğursuzluk getireceğine, bu nedenle sağ ayakla çıkılması gerektiğine inanılır.  Kapıdan çıkarken sağ ayağın önde olması da Şaman kültüründen kalma bir ritüel.

Gidenin arkasından su dökmek

Hala Anadolu’da en yaygın adettir, gidenin arkasından su dökülür. Şaman kültüründeki suyun kutsallığı olgusunun doğurduğu inanış. Su berekettir, kutsaldır. “Su gibi çabuk dön, ak geri gel, ak çabuk, kazasız belasız git” demek için su dökülür gidenin arkasından.

“Ay Dede” nereden geliyor?

Günümüzde çocukluk anılarında gökyüzündeki ayın adı “Ay Dede”dir. Eskiden, Şamanist Türkler, ayın "koruyucu, sahip ruhu”na, "Ay Ata" ya da Ay Dede derlerdi. Onların Orta Asya'dan Anadolu'ya göçen kısmı, hala çocuklarına ayı gösterip "ay dede" derler, binlerce yıl önce şamanların yaptığı gibi.

Kırmızı kurdelenin uğuru

Gelinliğin üzerine bağlanan kırmızı kurdeleler, nişan törenlerinde yüzüklere bağlanan kırmızı kurdeleler, okumaya yeni geçmiş çocukların yakasına takılan kırmızı kurdeleler; uğur ve kısmeti temsil eder. Ayrıca kötü ruhların şerrinden korunma sağladığına inanılır. Bu da bir Şaman geleneği.

Kullandığımız halı, kilim motifleri

Günümüzde Anadolu’daki Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim, örtü ve perdelere işlenen desenler, giysiler üzerinde kullanılan motiflerde Şaman inanışının etkileri görülüyor. Eski Türkler’de bir Şamanın giysisine yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yabani hayvan şekilleri çizmesinin, bu hayvanları topluluğun yaşam alanlarından uzak tutmaya yardımcı olduğuna inanılır. 

Ölünün ardından 40’ının çıkması

Birisi öldükten sonra evinde toplanıp dua okumak, bu toplanma işini 7, 21, 40 günde bir tekrarlamak gibi eylemler de Şaman kültüründen kalmadır. Eski Türk inanışına göre ruh fiziki bedenini 40 gün sonra terk etmektedir. Vefat edenin “40’nın çıkması” deyimi vardır. Şamanizm’de ölen kişinin ruhu evi terk etsin, göğe yolculuğuna başlasın, öteki ruhlar doluşmasın diye insanlar ölen kişinin evinde toplanıp ayin yapar, yas tutarlar.

Çocuklara tabiattan isimler koymak

Orta Asya Toplulukları (Eski Türkler) doğada bazı gizli kuvvetlerin varlığına inanmışlardır. Tabiat güçlerine itikad, hemen hemen bütün halk dinlerinde mevcuttur. Fiziki çevrede bulunan dağ, deniz, ırmak, ateş, fırtına, gök gürültüsü, ay, güneş, yıldızlar gibi tabiat şekil ve olaylarına karşı hayret ve korkuyla karışık bir saygı hissi eskiden beri olmuştur. Çocuklarımıza verdiğimiz isimlerin birçoğu da bu derin bağlardan kaynaklanmaktadır.

Akdeniz ve Karadeniz'in adı

Şamanist dönemde, Türkler için her yönün bir renk simgesi vardı. Kuzeyin simgesi kara, Batı'nın simgesi ak renkti. Bu yüzden kuzeyimizdeki denizin adı Karadeniz, batımızdaki denizin adı "Akdeniz"dir. 
Akdeniz'in Yunanistan ile Anadolu arasındaki uzantısına "Ege" demek çok yakın bir dönemde ortaya çıkmıştır. Atatürk'ün "ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir" dediği deniz, Ege'dir.