Sevgi dolu bir ilişki yaşamanın formülü evlilikten mi geçiyor?
Yıllardır evliliğin aşkı öldürdüğü söylenip durur. Spiritüel Yaşam Uzmanı Gülden Üner ise ezberleri bozuyor!
Aşk ve evlilik sanki bir arada olamazlarmış gibi, evliliğin aşkı öldürdüğü söylenip durur. Spiritüel Yaşam Uzmanı Gülden Üner ise, yıllardır kabul gören bu görüşün aksini söylüyor. Evliliğin aşkı öldürdüğü düşüncesinin bir yanılgı olduğunu belirterek, “Bir ilişkinin üç ayrı dinamiği var. Bunlardan ilki bağ kurmak, ikincisi alma vermede dengede olmak, üçüncüsü de birlikte düzen kurmak. Bu dinamikler varsa bir ilişkide, evlilik aşkı öldürmez, tam tersi aşkı güçlendirebilir” diyor.
Gülden Üner’e göre sistem bize var olabilmemiz için bir takım şeylere özellikle de maddi şeylere sahip olmamız gerektiğini dayattığı için, ilişkilerde de bu dayatmanın etkisini yaşıyoruz. Bir de bunlara, özel hayatlarımızda yaşadığımız deneyimler eklenince bilinçaltımız toplumsal ve özel deneyimlerin yarattığı kodlarla seçimlerimizi belirliyor. Karşımızdakine kadın ya da erkek olarak bakamıyoruz. Onun eğitimi, ne iş yaptığı, ne kadar maaş aldığı hatta ve hatta aile bağının ne kadar güçlü ya da zayıf olduğuyla ilgileniyoruz.
Peki gerçekten sevgi dolu bir ilişkiyi nasıl yaratabiliriz? “Evlilik aşkı öldürmez, tam tersi aşkı güçlendirebilir” diyen Gülden Üner, bir ilişkinin üç dinamiği olduğunu belirterek konuşmasını şöyle sürdürüyor:
Kurduğumuz bağ, ilişkinin kaderini belirliyor
“Bunlar; bağ kurmak, alma-verme dengesi ve düzen. Biriyle tanıştığımız anda onunla bir bağ kuruyoruz. Ancak kurduğumuz bağın ne olduğu, ilişkinin kaderini belirliyor. İnsanların birçoğu kişinin kendisine değil, etiketlerine bakıp bağı bu şekilde kuruyor. Biriyle onun etiketleri yüzünden bağ kuruyorsak bu ilişki bitmeye mahkum bir ilişkidir. Bir kadın ve bir erkek arasında bağ; kadının erkeği erkek olduğu için istemesi, erkeğin de kadını kadın olduğundan dolayı istemesinden geçiyor. Kişiyi tüm özelliklerinden önce salt bir kadın veya erkek olduğundan dolayı kabul etmek, bağı da bu şekilde kurmak gerekiyor. Bunu yaparsak onun kadınlığına ve erkekliğine her zaman saygı duyarız. Bu şekilde ’varlığında da yokluğunda da seninle olurum’ mesajı veririz ve sevgi kazanır. İlişki de, huzurlu ve dengeli olur. Ancak bunu yapmazsak, verdiğimiz mesaj ‘senin kadınlığına veya erkekliğine değer vermiyorum, benim için senin özelliklerin önemlidir’.”
Bir ilişkideki diğer dinamiklerin alma- verme dengesi ve düzen olduğunu söyleyen Gülden Üner, ilişkide bu dengenin nasıl kurulabileceğini şöyle anlatıyor:
“İlişkide alma –verme dengesi o kadar önemli ki. Bir taraf alan diğer taraf hep veren ise, o ilişki de bitmeye mahkumdur. İlişkide alma ve verme dengesi iyi kurulmalıdır. Her şey uyum içinde ve eşit olmalıdır. Aksi halde taraflardan biri kendini kullanılmış diğeri ise bıktırılmış hissedecektir. Örneğin taraflardan biri diğer taraf aynı yoğunlukta karşılık vermediği halde; sürekli mesajlar atarsa veya hediyeler alırsa ilişkideki alma verme dengesi sekteye uğrayacak ve ilişki sağlığını kaybedecektir. Karşıdaki kişiyle mecazen dans etmeyi bilmeli ve onunla uyumlu olmalıyız. Bir ilişki yeni başlıyorsa ruhumuzla, bedenimizle, her şeyimizle onunla o anın içinde olabilmek gerekir. Kurduğunuz bağ doğru ve alma-verme dengesi kurulmuşsa, taraflar ilişkiyi belli bir düzene oturtabilmiş demektir. Düzene oturtmak “biz olmayı” başarmaktır. Taraflar birbirlerinin sahibi değil, yol arkadaşları olmalıdır. İki tarafın da kendine ait ayrı iki hayat alanları ve ikisinin de dahil olduğu bir “biz” alanları olmalı. Bu üçünün varlığı insanı özgür kılar. Hayatımıza biri girmeden önce özgürüzdür. İlişki, bu özgürlüğümüzü kısıtlamıyorsa, o ilişki içinde kendimiz olarak var olduğumuz için mutlu oluruz ve mutluluk bulaşıcıdır. Yaratılan düzenin içinde ilişki bu düzeni koruyacak şekilde devam ettirilmeli. Bir ilişkide bu üç dinamik sağlam temellerle başlatılır ve korunursa, ilişki sevgi dolu ve huzurlu hal alacaktır. İlişkinin tarafları birbirlerini birer rakip gibi değil, bu hayatı birlikte deneyimlediği ve deneyimlerken mutlu olduğu bir yoldaş olarak göreceklerdir. Evlilik, bu dinamiklerin ortasında yer almalıdır. Bu şekilde günden güne bağlar daha da derinleşecek aşk beslenecektir. Aksi halde ilişkide çatlaklar oluşmaya başlayacaktır.”
Yaşamın dengesi kaostan geçer
Gülden Üner, evlilikteki çatlak seslerini duymaya başladığımız anda bunu yok saymak yerine kabul verip ardından da “neden bunları yaşıyorum” sorusunun cevabını aramamız gerektiğini söylüyor ve ekliyor:
“Doğru soruları sorup samimiyetle cevaplarsak, çatlak büyümeden aşka kaldığı yerden devam edebiliriz. Ancak bunu tek başınıza yapamıyorsanız mutlaka profesyonel bir destek alın. Arkadaşınızı veya ailenizle kesinlikle konuşmayın. Çünkü herkes kendi deneyimine göre yönlendirecektir. Oysa ki sizin ilişkiniz size özgüdür. Sizin aranızdaki bağ ve kurduğunuz düzen başka, onların ki başkadır. Herkes kendisine neyin iyi geleceğini biliyor. Spiritüel açıdan konuya yaklaşanlar, bu alanda biriyle çalışmayı seçebiliyor. Ben danışanlarımla seanslarıma başlarken; ilk önce konuşarak zihninden bilgileri alıyorum. İnsanlar iyileşmeye gelse de illa ki zihinsel olarak kendini düzgün göstermeye çalışacak. Oysaki yaşamın dengesi kaostan geçer. Yani her şeyi düzenli göstermeye çalışmayı bırakıp önce içerdeki kaosu ve düzensizliği içgörü ile algılamak önemli. Bunu yapabilmek için zihinsel düşünce süreçlerinden uzaklaşmak gerekiyor. Bu aşamada zihni askıya aldığımız bir ruhsal çalışma yapıyoruz. Çünkü; zihinsel yapılan aktiviteler hiçbir işe yaramıyor. Zihni askıya alarak gerçeğiyle karşılaştırıyoruz. Bunun için de kişinin niyet etmesi gerekiyor. Sonrasında kişilik testi yapıyorum. Bu test sıradan bir kişilik testi değil. Kişinin psikolojik dünyasını ortaya koyarken aynı zamanda nefs yapısını da algılatan bir test. Nefs aslında bizim gerçeğimizdir. Nefsi bildiğimiz oranda kendimizi biliyoruz. Kişinin nefs yapılanmasını fark etmesini sağlayarak kendini gerçekleştirirken nerelerde tıkanabileceğini ortaya çıkarıyoruz.Bilinçaltındaki kodlarına bakıyoruz. Ondan sonra negatif inançlarla barışma, iç aile ile barışma, özgürleşme, içerdeki çocuğu büyütme süreçlerine geçiyoruz. Ve kişi kendi yaşam dengesini yaratıyor. Düzenli olarak 3 ay bu konu üzerine çalışan kişi, kendi yaşamının dengesini kurmaya başlıyor.”