"Lahmacun yiyin ama süt içmeyin!"
'Karatay Diyeti' kitabı ve 'Taş Devri Diyeti' kitapları en çok satanlar listesinde yerini aldı. Ezber bozan iki profesör kilo verme yöntemleriyle ilgili altın bilgiler veriyor.
'Karatay Diyeti' kitabı ve 'Taş Devri Diyeti' kitapları en çok
satanlar listesinde yerini aldı. Klasik kurallara uymayan
yazarların söylediklerini ciddiye alın.
Star'da yazısı yer alan İnci Döndaş'ın haberine göre, Kardiyolog
Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, 'Karatay Diyeti', çocuk
hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Ahmet Aydın ise 'Taş Devri Diyeti'
adlı kitaplarıyla en çok satanlar listesinden inmiyor. Ezberbozan
iki profesörle bir kebapçıda buluştuk, hem yedik hem konuştuk.
Bütün sağlıklı yağlar vücuda girmeli. Köy tereyağı, zeytinyağı ve
omega-3. Kuyruk yağı ve iç yağ da çok faydalı.
Yazdığınız kitaplarla ve konuşmalarınızla beslenme konusunda
bilinen pek çok doğrunun yanlış olduğunu söylüyorsunuz. Ne gibi
tepkiler aldınız?
Ahmet Aydın: ''Başlangıçta bazı kişiler ‘Dedelerimiz de
böyle besleniyordu’ diyordu. ‘İsterseniz 24 tane yumurta yiyin,
kolesterolünüz artıp da kalp hastası olmazsınız’ dediğimde ise ‘Bu
adam neler söylüyor, böyle şey olur mu?’ diye tepki verdiler. Bana
‘mahallenin delisi’ demeye başladılar. Kendime bir internet sitesi
kurdum, günde 100-200 kişi ziyaret ediyordu. Sonra ziyaretçi sayısı
arttı. Kitabımda depresyondan astıma kalburüstü hastalıkların
beslenmeyle ilgili olduğunu ortaya koymaya çalıştım. Hepsinin ortak
noktası da tedavisi de beslenme. Hipokrat da ‘Besinler ilacınızdır’
diyor.''
Canan Efendigil Karatay: ''Olumsuz tepki görmedim.
Zaten kitapta yazdıklarımı öğrencilerime ve hastalarıma
anlatıyorum. Bizim hastanede haftada bir gün toplantı yapılır.
Oraya ilk katıldığımda asansörden iner inmez ağır bir yağ kokusuyla
karşılaştım. Fırından yeni çıkmış poğaçalar filan vardı. Onları
kaldırtıp yerine haşlanmış yumurta, beyaz peynir, domates,
salatalık, zeytin konulmasını istedim. Önce bana söylendiler, sonra
gelip ‘Hocam kendimize geldik, kafamız işlemeye başladı’ dediler.
Şimdi bana teşekkür ediyorlar. Bir de onlara yumurta pişirmeyi
öğrettim. Yumurta fazla kaynadığında tehlikeli, sarısının kıvamı
kayısı gibi olmalı. Tabii yumurta da hür dolaşan tavuğun yumurtası
olmalı...''
Nereden bulacağız hür tavuğun yumurtasını?
C.E.K.: Arayınca bulunuyor. Mesela bana Kadıköy’de
getiriyorlar. Satın alıp çevremdekilere de dağıtıyorum.
A.A.: İstanbul’un çevresinde organik meyve-sebze
üretenler oluşmaya başladı. İnternetten bile satış yapılıyor.
Tutkunun sebebi
morfin
Karatay Diyeti kitabını okuduktan sonra ekmek yediğimde kendimi
suçlu hissediyorum.
C.E.K.: ‘Yemeseniz hiçbir şey kaybetmezsiniz’
diyorum. Çünkü ekmek boş ve toksik kalori içerir. İstatistiklere
göre Türkiye’de 2008’de kişi başına 200 kilo ekmek tüketilmiş.
Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar ekmek yenmez. Örneğin Suudi
Arabistan, Çin ve Rusya gibi ülkelerde ekmek yoktur.
Ne kadar yiyelim peki?
C.E.K.: Sağlıklı beslenmek ve kilo vermek
istiyorsanız, ben kahvaltıda bile ekmek vermiyorum.
A.A.: Hangi ekmeğin her şeyi sağlıklı? Kuru
mayayla mı yaş mayayla mı yapılıyor? Hangi buğday kullanılıyor?
Eski buğdaylarımız kalmadı. Çölyak hastalığı, glutene karşı bir
intolerans var. Gluten, iyi parçalanmadığı için ortaya çıkıyor.
Parçalanmadığında morfin etkisi gösterir. Ekmeğe düşkünlüğün temel
nedenlerinin başında küçük çaplı morfin zehirlenmesi geliyor.
Nasıl ekmek yenilmeli? Siz ekmek yiyor
musunuz?
A.A.: Kahvaltıda sırf tereyağı için bir dilim
yiyorum. İstanbul Halk Ekmek’in çavdarlı ve tam buğday ekmeğini
tercih ediyorum.
C.E.K.: Maya kuruysa işlenmiştir. İşlenmiş her
gıdanın içinde trans yağlar ve bir sürü katkı maddesi oluşuyor. Un,
vücutta su tutar. Eskiden denildiği gibi üç beyazdan uzak
durulmalı: Rafine edilmiş un, şeker ve tuz. Bizim eve senelerden
beri ekmek, un ve şeker girmez. Bunlara para vermem.
Şeker
almıyorum
Misafiriniz geldiğinde ne yapıyorsunuz?
C.E.K.: Evde şekerin olmadığını söylüyorum.
Şekersiz içemezlerse fincanımla karşı komşuya gider, biraz isterim.
Onlar da bilirler ki yine misafirim gelmiş.
Komşunuza şeker karşılığında ne veriyorsunuz?
C.E.K.: Genelde kendi kabımla gidiyorum (gülüyor).
Köy yumurtası, tereyağı veriyorum.
İkiniz de sık beslenmeyi önermiyorsunuz.
Neden?
C.E.K.: İbn-i Sina ‘Günde iki öğün yiyeceksiniz, üçüncü
öğün hastalıktır’ diyor. Bir de leptin hormonundan bahsetmek
istiyorum. 1994’te ayılarda keşfedildi. Ayılar kış uykusuna
yatarken müthiş yağlıdır. Ayıların metabolizması çok enteresan,
hamileliklerini kış uykusunda geçirir, doğum yapar, bebeklerini
emzirirler. Nisanda karlar eriyip inlerinden çıktıklarında bir deri
bir kemik kalmışlardır. Bilim adamları bunu araştırmış. Leptin
hormonunun tüm hormonları idare ettiğini ortaya çıkarmışlar. Daha
sonra yapılan araştırmalarda insanlarda da leptin tespit edilmiş.
İnsanlarda yemek yedikten dört saat sonra salgılanıyor. Leptin,
yağların metabolik olarak yanmasını sağlıyor, yani yağları ara öğün
olarak kullanıyor. Gündüz yemek yedikten ortalama dört-beş saat
sonra, gece ise en üst düzeyde ve 02.00-05.00 arasında
salgılanıyor. Onun için akşam 20.00’den sonra bir şey
yememelisiniz. Bu hormonun salgılanmasına izin verirsek sağlığımıza
kavuşuruz ve kilolar gider.
A.A.: Leptin, zayıflatan hormon. Güzel uyku
zayıflatır. Saat 22.00’yi 23.00’ü geçirmeden uyumak lazım...
İkiniz de süt konusunda hemfikirsiniz. Süt yerine süt
ürünlerini neden öneriyorsunuz?
A.A.: Süt eskiden önce sağılır, sütçüler bunu
dağıtır, insanlar o sütü alır mayalar ve yoğurt yaparlardı. Ölü
olan sütü canlandırıyorsunuz, probiyotikler ortaya çıkıyor.
Probiyotikler faydalı mikroplar. Bunlar bağışıklık sistemini
güçlendirir. Bir de bağırsakta pek çok vitamin meydana geliyor. Süt
yerine yoğurt, beyaz peynir yenmeli. Eğer yoğurt ekşiyorsa
korkmayın, öteki mikropların üremesini engeller.
Bir de light ürünler var
A.A.: Bir şeyin üzerinde diyet ya da light
yazıyorsa kesin sağlığa zararlıdır. ‘Yağ şişmanlık yapıyor’ deniyor
o yağı bize ayrıca satıyorlar. Ben tereyağı yiyorum, onu bana
satıyor. En değersiz kısmını ise light diye size... Mesela diyorlar
ki süt kemikleri korur. Çinliler, Japonlar süt içmezler ama
kemikleri en sağlıklı toplum onlar. Diyorlar ki içindeki kalsiyum
yüksek. Bu arada fosforu da yüksek olduğu için kalsiyum iyi
emilmiyor. Buna karşılık rokanın içinde sütteki kadar kalsiyum var,
fosforu yüksek değil üstelik iyi emiliyor. Mesela dereotu kalsiyum
bakımından çok zengin.
C.E.K.: Bütün sağlıklı yağlar vücudumuza girecek.
Ayran ve peynirdeki kalsiyum oranı daha yüksek. Fındık, fıstık ve
ceviz de kalsiyum, potasyum, demir, çinko ve fosfor zengini.
A.A.: Kuruyemişler selenyum açısından da zengin. O
kadar çok insanda selenyum eksikliği var ki... Bu tiroit eksikliği
ve kalp rahatsızlığına neden olabilir. Selenyum asıl antioksidan
sisteminin bir parçası. Vücudumuzda serbest oksijen radikalleri
dediğimiz tahrip edici şeyler var. Tamam bu radikallerin olması
lazım ama tahrip edilmesi de gerekiyor. İşte selenyum onların
temizlenmesinde önemli bir role sahip.
Omega-3 vücuda
girmeli
Yağlara gelirsek...
C.E.K.: Sağlıklı yağlar vücuda mutlaka girmeli.
Köy tereyağı, zeytinyağı ve omega-3.
A.A.: Kuyruk yağı ve iç yağ da var. Mesela
lahmacuna kuyruk yağ konulmasa o kadar lezzetli olmaz.
C.E.K.: Büyüklerimiz kurban kesildiğinde kuyruk yağını
eritip içerlerdi. 90 yaşına kadar yaşadılar, kalpleri de tıkanmadı
nasılsa!
Deveci armudu beni hipoglisemiye sokuyor!
Meyveye neden karşısınız? Yiyelim mi yemeyelim mi?
C.E.K.: Meyvenin içindeki fruktoz; glikoz, sakkaroz ve
laktozdan daha tehlikeli. Fruktoz kandaki yağları yükseltiyor. Bu
yağların yükselmesi insülin direncini başlatır, bu da tüm
hastalıklara neden oluyor. Kilo vermek isteyenler bir tepsi meyveyi
alıp akşam televizyonun karşısına geçip yemesin. İsterseniz sabah
kahvaltıda yiyebilirsiniz ama başka da bir şey yemeyin.
A.A.: Bazıları ‘Biz zayıflayamıyoruz’ diyorlar.
Meyve yerken vitaminleri de alıyorsunuz ama limiti iyi bilmek
lazım. Mesela kiraz, ayva daha az şekerlidir. Ama kalkıp da bir
tane deveci armutu yiyince hipoglisemi’ye giriyorum.
Kaç yıldır çikolata yemediniz?
C.E.K.: Geçen bayramda bir parça yedim. Ancak
lahmacun, kebap ve çiğköfte gibi yiyeceklerimiz sağlıkdır,
yenebilir.
A.A.: Yenebilir değil hocam, kebap yenmeli.
Yanında pilav, ekmek yerine bol yeşillik, yoğurt veya cacıkla.
Hocam nasıl olsa öleceğiz hiç mi baklava çikolata
yemeyelim?
C.E.K.: Hiç öyle bir şey yok. Ben diyetisyen değilim. Eğer
aşırı kilomuz varsa ya da kalp damar, felç, şeker veya tansiyon
hastasıysak insülin direncinin kırılması gerekiyor. Bu süreç içinde
yenilmemesini öneriyorum.
A.A.: Tatlı yemeyin, tatlı yaşayın...
Genetik hastalık
yok!
Beslenme tamam da ya genetik hastalıklar ne olacak?
A.A.: Bir hastalık 100 yıl içinde bin kat
artabilir mi? Mesela diyabet, kanser... Üç bin mumyada bir tane
kanser çıkmış. Üstelik tarım döneminde olmasına rağmen. Genetikten
kasıt miras olarak geçen hastalıksa bu öyle değil. Mesela şekerli
gıda yemeniz birçok geninizin kötü çalışmasına neden olur. ‘Babamda
var’ deniyor mesela...
C.E.K.: O, ailesel oluyor. Bir hastalığın aynı
aile içinde görülmesi genetik olduğunun göstergesi veya kanıtı
değil! Çünkü insan vücudunda 23 bin gen var. Gözümüzün rengi, vs.
dışındaki genlerimiz uykudadır. Uykuda oldukları sürece
sağlıklıyızdır. Onları iç ve dış etkenlerle uyararak aktif hale
getirdiğimizde hastalıklar başlıyor. O yüzden genetik diyemiyoruz.
Eğer fazla miktarda yer, hareket etmezseniz o genler tabii ki
uyanacak. Yılanı uyandırmayacaksınız!
En önemli
antioksidan kolesteroldür
Antioksidanlar konusunda her kafadan bir ses çıkıyor. Nedir
doğrusu?
C.E.K.: Vücudun ürettiği en önemli antioksidan
kolesteroldür. Kolesterol yağ değil bir steroid hormon. Vücut
ihtiyacına göre koruyucu olarak kolesterol üretir. Kolesterol
mikrop ve virüsleri öldürür; östrojen, testosteron, stres hormonu
gibi hormonların temelinde kolesterol vardır. D vitaminin temel
taşı kolesteroldür.
A.A.: Bir erkeğe ‘Sizin erkeklik hormonunuz
kolesterolden yapılıyor’ derseniz kolesterol ilacı kullanmaz!
C.E.K.: Geçen gün hastaneye Ankara’dan 25 yaşında
bir bey geldi. Evli ve bir çocuğu var. Check-up yaptırdığında
kolesterolü yüksek çıkmış, hekimi kolesterol ilacı vermiş.
İktidarsızlık başlamış...Yüksek kolesterol faydalıdır, yapılan
araştırmalar göstermiştir ki yüksek kolesterolü olan kadınlar daha
uzun yaşamaktadır. Kolesterol diye bir hastalık yoktur, tamamen
uydurmadır. Beynimizin yüzde 90’ı kolesteroldür. Beynin hayatta
kalması, sinir sistemindeki ileti sisteminin iyi çalışması için
kolesterole ihtiyacı vardır. Serotoninin yapısında da kolesterol
vardır. Depresyon için bir ilaç veriliyor, serotonin reseptörleri
kolesterolden meydana geliyor. Sen o serotonin reseptörlerini yok
edince tabii ki insanlar depresyona girer!
A.A.: Sonra da diyorlar ki ‘Kadın emekli oldu veya
menopoza girdiği için depresyona girdi.’ Tıpta muazzam ilerleme
varken kronik hastalıklar korkunç bir şekilde artıyor. Unutmayın
kolesterol iki gözü olan her şeyde vardır.
Röportaj Arkası
Kalp ve iç hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay’ın
Hayy Kitap’tan çıkan ilk kitabı Karatay Diyeti, en çok satanlar
listesinin başındaydı. Karatay şimdi yeni bir kitap daha yayımladı:
Karatay Diyeti’yle Yaşam Boyu Sağlık. İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim
Dalı Beslenme ve Metabolizma Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet
Aydın’ın birkaç yıl önce yazdığı Taş Devri Diyeti kitabı ise halen
çok satanlar arasında.
İki hoca ile bir kebapçıda buluştuk. Beslenme konusunda bu kadar
öneri veren hocaların ne yediklerini merak ediyorsanız... Kebap,
çiğköfte, bol salata, lahmacun... Yemekte bardak bardak ayran
içildi, tatlı yenmedi.
Yemeğin ardından gelen çaya şeker atılmadı masada. Şeker kullanan
ben, Canan Hoca’dan çekindiğim için çayı şekersiz içtim ama pişman
değilim!
İstanbul Bilim Üniversitesi’nin kurucu rektörü olan Canan Karatay
Efendigil, Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim görevlisi
Ali Başak Karatay ile evli. Çiftin Mehmet Rahmi Karatay adlı bir
oğulları var, doktorasını Edinburgh Üniversitesi Jeoloji bölümde,
Glasiyoloji (Buzul) bilimi üzerine yapmış.
Prof. Dr. Ahmet Aydın ise evli ve bir çocuk babası.
Anlaşamadıkları bir konu yok. Tuz konusunda bile hemfikirler. Turşu
yapımında kullanılan kaya tuzunu öneriyorlar.
İkisinin de otomobili yok ‘Kendi arabama binecek kadar enayi
değilim’ diyorlar. Hangi sporu yaptıklarını sorduğumuzda Karatay
“Lisede basketbol, üniversitede voleybol takımındaydım. ABD’de 12
sene kaldık. Tenis oyuncusuyum, orada 55 yaş grubunda tekler,
çiftler ve karışık çiftlerde şampiyonluğum var. Yüzerim, yürürüm,
fırsat buldukça tenis oynuyorum” yanıtını veriyor. Aydın’ın sporcu
geçmişi yok ama her gün evi ile iş yeri arasındaki üç kilometrelik
mesafeyi yürüdüğünü söylüyor.